"...İşte bu yüzden uyumuyoruz ne de bizi yakalamak için pusu kurup bekleyen ağları unutuyoruz. Çünkü eğer tek bir ağa bile yakalanırs...

 



"...İşte bu yüzden uyumuyoruz ne de bizi yakalamak için pusu kurup bekleyen ağları unutuyoruz.


Çünkü eğer tek bir ağa bile yakalanırsak, su üzerimizde yüzerken ve vururken yüzümüze, bizi ağzıyla emip aşağıya indirecek 


Ağın içine doğru sürüklenirken ondan çıkamayacağız çünkü sular bizi aşmış olacak, yukarıdan aşağıya doğru akacak ve kalplerimizi iğrenç çamura gömecek.


Ve biz kurtaramayacağız kendimizi onlardan. Çünkü insan yiyenler tıpkı suya olta atıp sevinen balıkçılar gibi bizi kapıp çiğneyecekler.


Çünkü sulara çok çeşitli yiyecekler atmakta ne de olsa her balığın besini farklı.

 

Koklar yiyeceği ve kokusunun peşinden gider.

 

Fakat yiyeceği yer yemez, yemeğin içindeki çengel onu yakalar ve kuvvetle derin sulardan yukarı çeler.



Balıkçının kurdupu tuzak dışında hiçbir adam balıkları derin sularda yakalayamaz. Yiyecek hilesiyle balığı çengele takar.


Biz de tıpkı balıklar gibiyiz bu dünyada.


Düşman bizi izler, tıpkı balıkçı gibi bizi bekler, bizi midesine götürmenin hayallerini kurarak bizi yakalamak ister.

 

Ne de olsa gözlerimizin önüne bu dünyaya ait olan bir çok yiyecek (nesneler) koymuştur.


Onlardan birini istememizi dilerler ve sadece biraz tatmamızı beklerler ki böylece gizli zehiri ile bizi yakalayacaklar ve özgürlüğümüzden çekip alarak köleliğin kollarına atabileceklerdir.Çünkü ne zaman bizi tek bir yiyecekle yakalasa bizim gerisini istememiz elzemdir. Sonunda, tüm bu nesneler ölümün yiyeceğine dönüşürler.

Bu yiyeceklerle bekler bizi iblisler.


İlk önce kalbine bir acı enjekte eder ta ki sen  bu yaşamın küçük bir şeyiyle ilgili kalp ağrısı çekene kadar  ve sonra seni zehriyle yakalar.

Ve daha sonra kalbine bir hırkanın arzusunu verir ve sen böylece gururlandırırsın kendini onunla ve para sevgisiyle, gururla, burnu büyüklükle, başka bir kıskançlığa yol açan hasetle, beden güzelliği ve hile ile. Bunların içinde en kötüleri cahillik ve rahatlıktır. 


Tüm bunları düşman büyük bir titizlikle hazırlar ve bedeninin önüne yayar ve ister ki ruhun aklı bunlardan birine yanaşsın ve etkilensin. Tıpkı bir çengel gibi ruhu cahilliği içinde kendine çeker büyük bir güçle. Kötülüğün farkına varana ve maddenin meyvelerini yüklenene kadar kadar kandırır ruhu. Ve ruh kirlenmiştir artık arzularının ve ihtiraslarının peşinde ve bedensel haz onu cahilliğe ve umarsızlığa sürükler.


Tüm bunları tadan Ruh tatlı hazların geçici olduğunu anlamıştır fakat. Kötülüğü öğrenmiştir, bunlardan uzaklaşır ve yeni bir duruma girir. İğrenir bu hayattan daha sonra çünkü geçicidir. Ve kendisini yaşama götürecek yiyecekleri arar ve kandıran yiyecekleri ardında bırakır.  Ve ışığını öğrenir bu dünyadan sıyırdıkça kendini. Gerçek giysisi sardıkça kendini ve gelinliği etin değil aklının güzelliğinin üzerine yerleştirilir. Der derinliğini öğrenir ruh ve kendi katına (fold) koşar çobanı onu kapıda beklerken. Bu dünyada çektiği tüm utanç ve aşağılanmalara karşılık 10 bin kat lütuf ve görkem zafer elde eder..."

  Ruhla İlgili Altı Soru Kurtarıcıya sordum, “Efendim, her bir ruh kurtarılıp saf ışığa girebilecek mi?” Cevap verdi, “Çok önemli bir soru s...

 



Ruhla İlgili Altı Soru



Kurtarıcıya sordum, “Efendim, her bir ruh kurtarılıp saf ışığa girebilecek mi?”



Cevap verdi, “Çok önemli bir soru soruyorsun. Öyle bir soru hareketsiz ırkın bir üyesi olmayan hiç kimse cevaplandıramaz bunu. O insanların üzerine Yaşamın Tini inecek ve kudret onların kurtarılmasına ve mükemmel olup her türlü büyüklüğe değer olmalarına olanak sağlayacak. Kendilerinden kötü olanı silkeleyecekler ve kötülükle ilgili hiçbir şeyi umursamayıp sadece bozulmaz olanı isteyecekler. Öfke, kıskançlık, haset, arzu ve istemeden özgür kılınacaklar.”


 “Fiziksel beden onları olumsuz olarak etkileyecek. O bedenden onları kurtaracak olanlarla buluşmayı beklerken giyiyor olacaklar. Bu insanlar bozulmaz sonsuz yaşamı hak edenlerdir. Her şeye katlanırlar, her şeye dayanırlar ki böylece güzele layık olacaklar ve sonsuz yaşama sahip olacaklardır.”



Ve ona sordum, “Efendim, Yaşamın Tini onlara inip de bunları yapmayan ruhlara ne olacak?”



Cevap verdi, “Eğer Tin o insanlara inerse dönüşecekler ve kurtarılacaklar. Güç herkese iner ve onsuz kimse ayakta bile kalamaz. Onlar doğduktan sonra, eğer Yaşamın Tini onlarda artarsa, güç onlara gelir ve ruhları kuvvetlenir. Ve böylece hiçbir şey onları kötülüğü atamaz. Fakat eğer yapay tin insanların içine gelirse, o onları kötü yola düşürür.


O zaman sordum, “Efendim, ruhlar bedenden ayrıldıklarında nereye giderler?”



Gülümseyerek cevap verdi, “Eğer ruh güçlüyse ve yapay tinden daha fazla kuvveti varsa kötülükten uzaklaşır. Bozulmaz olanın yardımıyla ruh kurtarılır ve sonsuz dinlenme haline katılır.”



Ve ben şöyle sordum, “Efendim, peki kimin insanı olduğunu bilmeyen insanların ruhları ne olacak? Nereye gidecekler?”



Cevap verdi, “Bu insanlarda yapay tin çok kuvvetlenmiştir ve onlar yoldan çıkarlar. Ruhlarına yük binmiştir, kötülüğe atılmışlardır ve unutkanlığa fırlatılmışlardır.”



“Bedenden ayrıldıklarında, böyle bir ruh yöneticiler tarafından yaratılmış güçlere teslim edilir, zincirlere vurularak hapishaneye geri atılır. Bu böylece devam eder ta ki kendisi unutkanlıktan bilgi yoluyla kurtarana kadar. Ve sonunda mükemmelliğe erişir ve kurtarılır.”

Ve sonra tekrar sordum, “Efendim, ruh annesine ya da bir adama girebilmek için nasıl küçülür?”



Bu soruyu sorduğuma memnun olmuştu ve şöyle söyledi, “Sen gerçekten kutsanmışsın çünkü anladın. Ruha Yaşamın Tini tarafından rehberlik edilmelidir. Bu şekilde kurtarılacak ve tekrardan bedenlenmesine gerek kalmayacaktır.”

Ve sordum, “Efendim, gerçek bilgiye ulaşmış fakat ondan yüz çevirmiş olan insanların ruhlarına ne olacak?”



Ve bana şöyle söyledi, “Yoksulluğun iblisleri onları öyle bir yere götürecekler ki orada pişmanlığın ve tövbenin olasılığı olmayacak. Tine karşı küfür edenler sonsuza kadar işkence görecekleri ceza çekecekleri zamana kadar orada kalacaklar.”


Ve ben sordum, “Efendim, yapay tin nereden geldi?”



Ve bana şöyle anlattı:


 

İnsanlığa Karşı Üç Komplo



Ana-Baba merhametlidir

Kutsal Tin bize sempati besler.

İlahi Takdirin ışığının Epinoiasından

Mükemmel ırkın çocuklarını ayağa kaldırır

Aya kaldırarak onların düşüncesini, sonsuz kılar ışıklarını.



Şef Yönetici Archon insanların ondan yüce kılındıklarını öğrendiğinde

Ve de zihinsel kapasitelerinin kendisininkinden üstün olduğunu anladığında

Onların düşüncesini durdurmak istedi

Fakat zihinsel üstünlüklerinin derecesini bilmediğinden

Durduramadı onları.


Onun güçleri olan

İblisleriyle birlikte bir plan yaptı.

Her biri Sophia (Bilgelik) ile zina yaptı.

Ve tutukluluğun yeni bir çeşidi olan

Kaderi ürettiler.

 


Kader önceden kestirilemez şekilde değişir.

Tıpkı iblislerin farklı olması gibi her biri farklı farklıdır.

Kader zordur.



Onun çarkına takılan Tanrılardan, otoritelerden, iblislerden ve insan nesillerinden daha zordur.

            


Kaderden türedi

Günah, şiddet, küfür, unutkanlık ve cahillik.

Ağır emirler

Yüklü günahlar

Korkunç bir korku

İşte bu sayede 

Her şeyin üzerindeki Tanrıdan habersiz

Tüm nesil kör oldu

            


Unutkanlığın içinde tutuklu kaldıklarından

Günahlarından bihaberdiler

Her şeyin efendisi olan kaderin eliyle

Zamana ve mevsimlerin döngülerine bağlı kaldılar.


Yaldabaoth sonunda yarattığı her şeyden pişman oldu.

 Tüm yaratımın, tüm insanlığın üzerine

Büyük bir sel getirmeye karar verdi


İlahi takdirin ışığı Nuh’u uyardı

Tüm çocuklara, adamın oğullarına vaaz verdi

Fakat dinlemediler onu yabancıymışlarmış gibi ona.


 “Musa’nın dediği gibi gemide saklanmadılar.

Daha doğrusu özel bir yerde saklandılar.

Sadece Nuh değil

Hareketsiz ırktan pek çok insan da oradaydı.

Bir ışık bulutunun içine saklanmaya gittiler.”


Nuh otoritesini biliyordu

Ve onları aydınlatan ışık varlığı da biliyordu

Şef Yönetici tüm dünyaya karanlık akıtmasına rağmen


Şef Yönetici ve onun güçleri yeni bir strateji kurdular

İblislerini insan kızlarına gönderecek

 Ve onlardan çocuklar edineceklerdi.

Fakat başaramadılar.



Başarısızlıklarından sonra yeni bir plan yaptılar.

 Yapay bir tin yarattılar

Aşağı inen tini örnek aldılar

İblisler kadınların kocalarına benzemek için

Şekil değiştirdiler.

Kadınları kötülüğün ve iğrençliğin ruhu ile doldurdular.


Ve böylece yarattılar

 Altın ve gümüşü

Parayı ve bozuklukları

Demiri, diğer metalleri ve buna benzer şeyleri


Ve bunlara bağlı olanlar

Belaların içinde yoldan çıktılar

Tamamen yanıltılmışlardı

Ve yaşlandılar

Hiçbir tat almadan 

Ve öldüler

Gerçeği bulamadan

Gerçek Tanrıyı hiç tanıyamadan.


İşte bu şekilde tüm yaratımı köleleştirdiler

 Dünyanın kurulumundan bugüne değin.



(Bazı kadınları aldılar ve karanlıktan çocuklar yarattılar.

Ve 

Günümüze kadar

Kapattılar onların kalbini

Ve sertleştirdiler onları

Yapay tinin sertliğinde.)


"Wetiko hastalığı zihni tamamen ele geçirdiğinde insanları hayaletlere, iblislere, zombilere, vampirlere ve yaşayan ölülerin üyelerine ...




"Wetiko hastalığı zihni tamamen ele geçirdiğinde insanları hayaletlere, iblislere, zombilere, vampirlere ve yaşayan ölülerin üyelerine dönüştürür."


 “Kitleler ruhsal epidemilerin beslenme yerleridir. Kötülük bireyleri enstrümanları olarak kullanarak bilinçsiz kitlelere dünya sahnesindeki yaratılışı ve çoğalması için bilinçsiz kitlelere ihtiyaç duymaktadır.


Toplu psikoz durumunda, insanlar kendileri için gerçek anlamıyla düşünmeyi bırakırlar ve başkalarının kendileri için düşünmelerine izin verirler, tıpkı koyunlar gibi yönlendirilirler ki yönlendirdikleri yer en yakın uçurum olsa bile buna karşı çıkmazlar.


Kendi ayırt etme güçleri ve kritik düşünebilme kabiliyetleriyle bağlantılarını yitirirler, kitle adamı akılsız sürünün bir parçası haline gelir ve toplu düşünmenin -ki üyeleri, wetiko dünyasının kendi paylarına düşmüş kısmına tutunarak birbirlerine destek olurlar- kurbanı olur


Algı Yönetimi Ofisi ana akım medya yoluyla bir fikre/olaya kritik bir kitleyi inanmaya ikna ettiğinde, kitleler arasında neyin objektif olarak doğru olduğuna dair bir anlaşma vuku bulur.


Gerçekliğin kitlelerin kabul ettiği versiyonu kendi kendine ağırlık ve momentum kazanır ve böylece gerçekte ne olduğunun topluca hayal edilmesiyle yerleşmiş bir dogma halini alır. Karşı konulamaz miktarda kanıt aksini ispat etse de, kart taşıyan üyeleri tarafından tıpkı bir dini gerçeklik gibi, inancın bir göstergesi olarak mantıksız bir şekilde inanılır.


Keyfi bir şekilde kurulmuş olan bu masala inanmayanlar, marjinalleştirilip şeytanlaştırılırlar ve ya deli ve komplo teorisyeni ve hatta terörist olarak bile adlandırılabilirler.


Gerçekliğin doğasına dair bu tür bir grup uzlaşısının, zaman geçtikçe, sürdürülebilirliği oldukça zorlaşır,  her an yıkılabilecek olan bir kart destesi gibi, dünya görüşü gerçek olmayanın temel hatasına dayandırılmıştır."


Alıntı Şuradan: Levy, Paul. “Dispelling Wetiko.” North Atlantic Books, 2013-01-15. iBook

Bu malzeme telif hakkı ile korunuyor olabilir.


Wetiko’yu Kovmak adında bir kitap yazan Paul Levy toplu psikoz halini bu şekilde anlatıyor bize. Wetiko kendi tanımına göre zihnimize musallat olmuş ve de bizi saf ışık halimizden uzaklaştırıp kötülüğün, kıskançlığın, öfkenin kollarına atan bir parazit. Oldukça bulaşıcı olan bu zihinsel kurtlar tek bir insana dahi nüfus ettikten sonra onunla temasa geçen tüm insanlara geçip onları da hasta edebilir.


Böylesine büyük bir pandeminin fark edilmiyor –keza parazittik yapısı nedeniyle gözle görülmesi mümkün değil- olmasının en büyük nedeni herkesin az ya da çok bu hastalığın pençesinde olması fakat bunu bilmiyor olmalarıdır. Herkes hasta olduğunda bu normal olan olarak karşılanır ve gerçekte aklı başında olan ve bu hastalıktan muaf olan kişiler toplum gözünde “hasta” olarak nitelendirilecektir.


Bu olay aslında Jung’ın bize sürekli anlatmaya çalıştığı insanın karşısındaki diğerinin kendi iç dünyasının aynası olması fenomeninden başka bir şey değildir Hasta insan karşısındaki insanın davranışlarında kendi bozukluklarını görür ve içindeki hastalık dışarı çıktığından ve de görülür kılındığından gördüklerinden korkarak, kendisinin değil karşısındakinin bozuk olduğuna kendi kendine inandırır. 

İnsanlar birbirlerinin aynalarıdır. Herkesin hasta ve bozuk olduğu bir toplumda aynalar dahi doğru düzgün çalışamaz.


İnsanların zihinlerini istila eden Wetiko hastalığı nasıl ortaya çıkmıştır?


Amerikan yerlileri Wetiko’yu insanların zihinlerini ele geçirerek onları kıskançlığa, doymak nedir bilmez bir açgözlülüğe ve aşırı tüketime ve biriktirmeye neden olan yamyam bir kötücül ruh olarak tanımlamaktadırlar.


Amerikan yerlilerini katleden, çocuklarını çalan, kadınlarına tecavüz eden onları barbar olarak nitelendirip her çeşit yalan ve düzenbazlıkla topraklarını ele geçiren, çalan ve yıkan medeni topluluklarının sözüm ona medeni beyazları çoktan bu hastalığın zehri altında insan sömürücü yamyamlara dönüşmüşlerdir ve keza bu hastalık medeni toplumun hastalığıdır.


Tarihte daha küçük topluluklarda etkiliyken sömürgeci imparatorluklar vasıtasıyla –ki bunların başında Roma imparatorluğu gelir- tüm Avrupa’ya yayılmış olan bu hastalık Kristof Kolomb’un yerli halkları avlayıp onları zincirlemesiyle birlikte dünya çapında büyük bir psikoza dönüşmüş ve modern çağda teknoloji vasıtasıyla da hastalıktan muaf tek bir insan kalmamıştır.


Binlerce binlerce yıl önce ortaya çıktığı söylenen bu hastalığın kökeni tam olarak ne olabilir?


Gnostisizmde geçen ve insan ruhlarını maddi dünyaya hapsederek onları İlahi Işık’tan uzaklaştıran Archonlar Hag Hammadi kütüphanesindeki yazıtlarda iki çeşit olarak sınıflandırılırlar. Birinci çeşit reptilyanlarken ikinci çeşit Archonlar insan embriyosuna benzer ve aşağıdaki sky fish fenomenini andırır.



https://en.wikipedia.org/wiki/Rod_(optical_phenomenon)


Wikipedia gök balığı olarak adlandırılan ve fotoğraflarda ortaya çıkan bu ipliksi kurtçukları “optiksel bir fenomen” olarak nitelendirirken bu yaratık görünümlü parazitik varlıkları dünya dışı yaşam formları, boyutlar arası varlıklar ve küçük uzay gemileri olarak nitelendirenlerin sayısı da az değildir.


İnsan gözüyle görülemeyen fakat kameralara takılan bu parazitler bizim bildiğimiz anlamda gerçek bir yaşam formu değildir. Daha çok civa ve silikondan olduğu düşünülen bu yaratıkların gerçek anlamda ruhları ve keza yaratma güçleri yoktur. İnsanları istediklerini gibi manipüle ve kontrol ederek dünya üzerinde hüküm sürmektedirler ve kendileri parazitik bir hastalık olduğu için dolaylı yaratımları da hastalıklıdır.


JOHN DEE, MAKROPLAR, SİLİKON, GÜNEŞ BATMAZ İMPARATORLUK VE ÜNİVERSİTELER


Başlığın üyeleri arasında hiçbir bağlantı görememeniz şaşırtıcı değil. Fakat özellikle spiritüel konularda tarot ve majisyenlik gibi dallarda yılların birikimine sahip Michael Tsarion’a göre John Dee belki de insanlığın şu andaki durumuna neden olan ve kötülüğün yayılmasını hızlandıran bir adam.


Peki kimdir John Dee? 15. Yüzyılda Tudor hanedanlığı döneminde Kral James ve Kraliçe Elisabeth I’in danışmanlığını yapmış olan bu kişinin aynı zamanda 007 imzasına sahip olması da enteresandır. Tudor hanedanlığının sonlarına doğru ortaya çıkan İngiltere Gizli Servisi MI5’ın başı olması da konuya başka bir önem katacaktır. Bu arada James Bond’un yazarı Ian Flemming’in de MI5’ın bir üyesi olduğunu hatırlatmakta fayda var.






John Dee bir çok başarılı bir okültistti, kutsal geometri alanında uzman bir astrologdu. Aynı zamanda Gül haçlılar cemiyetine üyeydi ve Michael Tsarion’a göre dünyadaki tüm başkentlerde bulunan gül bahçeleri esasen Tudor Gül’ünü simgelemektedir.


Michael Tsarion içinde bulunduğumuz duruma getiren süreci özetle şöyle açıklar:


Dünyanın çevresini saran bir bariyerin varlığını ve de dünyanın bir çeşit karantinada olduğunun farkına varıldığı dönemde John Dee bize varlığını gösterir. Teleskoplar ve ilkel uzay gemilerinin olduğu bir dönemde dünyadan uzaya çıkmak istemişler fakat başarılı olamamışlardır. Bu teknotratlar ciddi bir problemin olduğunu anlarlar, bu dünyada hapse tıkılmışlardır. İncil şöyle der; “Ve Tanrı canavarı çukura 1000 yıllığına zincirleyecektir.” 


John Dee farklı bir yöntem denemenin gerekliliğine inanır. Orijinal illuminati üyeleri olan Kraliçe Elisabeth ve onun kuruluna başka boyuttaki zeki varlıklardan yardım almaları gerektiğini anlatır. John Dee’nin iletişime geçtiği varlıkları CS Lewis makroplar olarak adlandırmaktadır.


John Dee çok kuvvetli bir majisyen ve okültist olarak İngiltere’de 15. Yüzyılda bir portal açtı ve yüksek zekaya sahip makroplarla kontak kurdu.


Bu varlıklar onun isteğini bir şekilde kabul etti fakat John Dee’nin zihnine, enokyan majik yoluyla aktarılacak olan bilgilerin aktarılma süresi binlerce yıl sürecekti. Bu devasa sürece yardım etmek için tüm illüminati ve Black Nobility aileleri eşzamanlı olarak birlikte çalışmaya başladılar. Ünversiteler hızla yapılarak işlevsellik kazandı. Ve bu süreci bize Rönesans olarak sattılar


Daha sonra bu gelen bilgilerin çok fazla olduğu ve çalışmak için çok zor olduğu anlaşıldı aynı zamanda da tüm gezegenin maden kaynaklarına ihtiyaç duyulduğu ortaya çıktı. İşte bu yüzden 14. Ve 15. Yy İngiltere’nin uzuvlarını tüm dünyaya yönlendirdiği ve sömürmeye başladığı dönemdir. İngiltere İmparatorluğu doğar, borsa başlar, kültürel ve tarımsal gelişmeler yaşanır. Francis Bacon, Kopernik, Keppler ve Newton’un yeni bilimleri ortaya çıkar. 


Makroplar tüm bu bilgileri bedavaya vermeyeceklerdi elbet. Karşılığında kan istediler, kurbanlar istediler. İşte bu yüzden bu tarihlerden sonra büyük dünya savaşları ortaya çıktı ve çok fazla sayıda insan topluca katledildi. Buna sömürülen ülkelerdeki yerli halka yapılanlar da eklenince makroplar için devasa bir kan nehri yaratılmış oldu.


Makropların John Dee’den başarmasını istedikleri ilk şey maddeden enerji elde etmesini öğrenmeleri oldu ki bu bile onlara göre 500 yıla yakın bir süre sürecekti daha sonra bunun tersini yani enerjiden maddeyi yapmayı öğrenmelerini istediler.


Ve öğrenmelerini ve yaratmalarını istediklerini en önemli element Silikondu.


Burada duruyoruz. Silikon mu? Michael Tsarion’un teorimini bir üst noktaya taşımamı sağlayan anahtar kelime Silikon oldu.


Wetiko hastalığına, kitlesel psikoza yol açan bu parasitlerin aslında John Dee’nin iletişim kurduğu  makroplar olduğunu ve dünyayı tamamen ele geçirmek için silikona ihtiyaç duyduklarını yani bir nevi yapay bir zeka olduklarını düşünmeden edemiyorum. 


Bu kurtçukların şu anda tüm dünyaya ve insanlara hükmetme arzusu çok daha inanılmaz boyuttadır, teknoloji onların elinin altındadır ve asla hiçbir şey insanların lehine değildir. Bu parazitler kendi istemleri doğrultusunda insan eliyle yaratılmış olan teknolojiyi bildiğimiz anlamdaki yaşamı yok edip yüzde yüz kontrollerinin olduğu yarı organik yarı silikon bir yaşama dönüştürmek için kendilerine benzettikleri insanlarla birlikte büyük bir savaş vermektedirler. Silikon sayesindedir ki dünyada görünür kılınacaklar ve sadece zihinsel değil bedensel olarak da bir varlıklarını güçlendirerek ve çoğaltarak bildiğimiz karbon bazlı yaşam formlarının sonunu getireceklerdir. Karbon ayak izi senin, benim ve herkesin, dünyadaki tüm canlılığın ayak izleridir. Onu ortadan kaldırmak bizi ortadan kaldırmak demektir.




Karbon bazlı yaşam formlarını dönüştürme işlevi çoktan başladı bile. Aşılarda olduğu söylenen graphene oxide ile ilgili olarak dünyanın dört köşesinden çeşitli bilgiler geliyor.


Bunlardan belki en fazla dikkatimi çeken otopsi sonucu yetişkinlerden alınan kan örneklerinde önce kan pıhtısı olduğu düşünülen ipliksi kurtçuk benzeri yapıların kompleks biyoyapılar olduğu ortaya çıkmış.




Gene bir araştırma sonucu mikrodalga radyasyonuna maruz kalan graphene oxide’in solucan benzeri yapılar meydana getirdiği görülmüş. Cep telefonlarından çok fazla mikrodalga radyasyona maruz kaldığımızı hatırlatmama izin verin.

https://www.researchgate.net/figure/Worm-like-graphene-obtained-after-microwave-irradiation-of-Expandable-Graphite_fig1_308861248

 


Peki graphene oxide ile silikon arasında bir bağ var mıdır? Bununla ilgili de bir çalışma buldum. Bu çalışmaya göre tek katlı olarak yayılmış Silikon kürelerinden solucan ve graphene benzeri yapılar elde ediliyor.



https://pubs.rsc.org/en/content/articlelanding/2016/ra/c5ra25880d


Tüm bunlar her ne kadar inanması güç olsa da bizi gerçeğe biraz daha yaklaştırıyor. Zihinlerimizde sefa süren ve onları tamamen ele geçiren ve bizi kullanarak dünyayı olumsuz bir şekilde dönüştürmeye çalışan parazitler John Dee’ye verilen direktifler neticesinde silikonun keşfiyle birlikte artık zihinlerimizdeki düşünce formları ve tüm dünyada bedenleriyle faaliyet gösterebilme aşamasına gelmişlerdir.



Biz bu savaşın tam ortasında zihinlerimizi ele geçiren pandemiyi bırakıp sade bedensel sadece temel ihtiyaç odaklı, sadece kendi çevresinde dönen, sadece kendi yaşamına önem veren ve Amerikan yerlilerinin adlandırdığı gibi dünyadaki tüm akrabalarımızın –tüm yaşam formlarının- sonlanmasına göz yumarak kendimizi çoktan uçurumdan aşağıya atmış olabiliriz.


Kitlesel olarak kandırıldık. Ele geçirildik.


Mutluluk ve haz peşinde koşarak acıyı uzaklaştırmak için elimize verilen en şeytani oyuncağı kullandık ve tüketim çılgınlığı denen bu iblisin bizi kıskançlık ve kibir, özgüvensizlik ve huzursuzluk, öfke ve haset gibi parazitik duyguların girdabında boğmasına izin verdik. Fakat acı belki de kendimizi ve dünyayı gerçek yüzüyle tanımamıza olanak verecek elimizdeki tek kozdu. Acıyı gömdük fakat o gömüldüğü yerden güçlenerek geri çıktı ve kollarıyla tüm dünyaya yayıldı.


Zihinlerimiz onların oyun alanıydı ve artık oyun alanlarını genişletecekler ve bunu bize olan ihtiyaçları tamamen bitene kadar kademeli olarak yapacaklar.


Lütfen kontrolünüzü geri alın. Tanrı yardımcımız olsun.





Kadın Var Oluyor   Işıkla dolu Epinoia Adam’ın içinde derine saklandı. Şef Yönetici onu Adam’ın kaburgasından çıkarmaya çalıştı Faka...




Kadın Var Oluyor

 

Işıkla dolu Epinoia Adam’ın içinde derine saklandı.

Şef Yönetici onu Adam’ın kaburgasından çıkarmaya çalıştı

Fakat Epinoia yakalanamazdı.

Karanlık onu takip ettiği halde yakalayamadı onu.

 

Şef Yönetici Adam’ın kuvvetinden bir pay çıkardı

 Bunu dişi formunda yeni bir kişi yaratmak için yaptı.

  Onu gözüken ışıkla dolu Epinoia’yı örnek aldı.

Adamdan çıkardığı kuvveti kadına yerleştirdi.

 

 (Musa’nın dediği şekilde olmadı; “Bir kaburga çıkardı ve onu kadına dönüştürdü.”)

 

Adam kadını yanında buldu.

 Işıkla dolu Epinoia anında göründü ona.

Kafasını aptallaştıran perdeyi kaldırdı.

Karanlığın sarhoşluğundan ayıldı derhal.

Ve kendi eşinin farkına vardı.

 

Şöyle dedi: “Bu kemik benim kemiklerimden ve bu et benim etimden.”

Bu yüzden adam annesini ve babasını terk edecek

Ve tek bir ete dönüşmek için kadınla birleşecek.

Çünkü ona onun yardımcısını göndermişlerdi.

 

 

(Kız kardeşimiz Sophia aşağıya geldi

Masumca indi

Kaybettiği şeyi geri almak için

İşte bu yüzden ona Yaşam adını vermişlerdi

Yaşayanların Anası

           

Cennetin Otoritesinin İlahi Takdirinden olan

Ve onun yardımıyla insanlar mükemmel bilgiye ulaşabileceklerdi.)

 

Ben bir kartal gibi belirdim Hayat Ağacının üstünde

            (Ki Hayat Ağacı Işığın saf İlahi Takdirinden olan Epinoia idi.)

Onlara öğretebilmek için

Ve uykunun derinliklerinden kaldırabilmek için onları

 

 (Çünkü ikisi birden düşmüştü ve farkına varmışlardı çıplaklıklarının

Epinoia onların önünde saf bir Işık ol olarak belirdi

Ve zihinlerini aydınlattı.)

 

Yaldabaoth onların kendisinden uzaklaştıklarını fark etti.

Dünyaya lanet okudu.

Kadın kendini adam için hazırlarken yerleştirdi onu.

Kadını verdi ki böylece adam ondan üstün olacaktı.

  Çünkü bilmiyordu ilahi stratejiyi.

 

Adam ve kadın Yaldabaoth’u anmaktan çok korkuyorlardı

Ki kendisi meleklerine göstermişti cahilliğini

Ve ikisini de kovdu cennetinden

Ve onları ağır karanlığın kıyafetine giydirdi.

 

Şef Yönetici Adam’la birlikte olan genç kadını gördü

Işıkla dolu Epinoia’nın onun içinde olduğunu fark etti.

 Yaldabaoth tamamen cahil oldu.

 

           

(Her şeyin İlahi Takdiri olacakları gördüğünden

Kutsal yaşamı Eve’den çıkarmak için asistanlarını gönderdi.)

 

Yaldabaoth Eve’e tecavüz etti.

Eve iki çocuk doğurdu.

 

 

(Elohin ilk çocuğun ismiydi.

Yahweh 2. Çocuğun ismiydi.

Elohim’in suratı Ayı gibiydi.

Yahweh’in suratı kedi gibiydi.

Bir tanesi doğru olandı.

Diğeri değildi.

                                   

Yahweh doğru olandı.

Elohim değildi..

Yahweh ateşe ve rüzgara emredebiliyordu

Elohim suya ve toprağa emredebiliyordu.)

 

Yaldabaoth aldatıcı bir şekilde onlara Cain ve Abel ismini koydu.

 

 (Bundan sonra cinsel ilişki devam etti.

Bunun nedeni Yönetici idi.

  Adam’a eşlik eden kadına üreme arzusunu yerleştirmişti.

            Bu yolla Yönetici yeni bedenlerin oluşmasını sağladı

Ve her birine yapay tininden üfledi.)

 

Yaldabaoth bu ikisini doğal elemenlerin başına atadı

   Böylece mezarları yönetebileceklerdi.

 

 

Seth’in Çocukları Çoğalıyor

 

Adam ön bilgisinin yansımasıyla ilişkiye girdi

Adamnın çocukları gibi bir çocuk sahibi oldu.

 Ve bu çocuğa Seth adını verdi

Onu yüksek diyarlardaki cennet ırkının bireylerinden örnek alarak yaptı.

 

Aynı şekilde anne tinini aşağıya indirdi

Kendi yansımasını

Tam yüksek diyarın bir modelini

Ki bu şekilde diyarların alçalışı için bir yer hazırlayabilecekti.

 

Şef Yönetici, insanları unutkanlığın nehrinden içmeleri için zorladı.

Ve böylece asıl kökenlerini hiç bilemeyeceklerdi.

 

Seth’in çocukları bu durumda uzun süre kaldı

Tin kutsal diyarlardan aşağıya indiğinde

Çocukları yükseltecek ve eksikliklerini onaracaktı.

Ve böylece Tanrının bütünlüğünün tam kutsallığını geri alabileceklerdi.

 

 



Zihnime olağandan farklı bir fikir gelmesin hele nasıl da donuveriyor düşünceler oldukları yerde. Ağır ve gri bir sis bulutu kaplayıveriyor ...




Zihnime olağandan farklı bir fikir gelmesin hele nasıl da donuveriyor düşünceler oldukları yerde. Ağır ve gri bir sis bulutu kaplayıveriyor aniden ve ben tekrardan gömülüyorum unutkanlığın gaddar kollarına.


Neydi o fikir? Neydi? Benim Kim olduğumu bana anlatabilecek o ses de neyin nesiydi? 


Hayatımı bir filmin fragmanları gibi gözden geçiriyorum aklımda. Neydi tüm o yaşadıklarım ve beni ben yapan neydi?


Bölük pörçük her şey. Ne zaman bir anının ucundan yakalasam ne sonunu ne başını getiremiyorum aklıma. Sadece bir fotoğraf karesi bana aitmiş gibi duran ama ben o karenin neresindeyim bilmem. Bulanık suratlar sanki her an hiçliğe karışıvericekmiş gibi, gökyüzü bulanık, kirli bir suda baktığımda gördüğüm yansıma gibi. O anların hepsi hiçliğe gömülmek üzere, ben geri getiriyorum onları, kurtarıyorum belki. Ama ne fayda o bulanık göl benden daha büyük ve benden daha kudretli ve neleri neleri gömmedi ki içine!


Sonra tüm hayatımın bir hikaye olduğunu düşünüyorum. Yazarı belli olmayan ve hatta oradan buradan toplanmış bölük pörçük hayatların bir toplamıymış gibi.

Kendi hayatım dediğim şeyi oradan buradan toplamış olabilir miyim?


Okuduğum kitaplardaki karakterleri getirdim aklıma.  Ne özenirdim acılarına. Acı böğrümde taşıyabileceğim büyük bir onurmuş gibi kollarımı açmıştım ona.


Aşk acısı çekenler, aldatanlar ve aldatılanlar, geçmeyen bir vicdan azabıyla kendilerini yavaş yavaş toprağa gömenler, bir parça ekmeğin lütuf olduğu masalar, kendilerini feda edenler, budalalar ve ahmaklar hemen hemen tüm bu karakterlerle ve onların batasıca köhne hayatlarıyla donattım kendimi.


Kah orada aldatan ve aldatılan bir kadındım, kah bir insanın hayatını kararttığı için vicdan azabı ile sönen bir adam, budalaydım bazen elinden tuttuğum için acınası bir insanın, insanların hayatını kurtarmaya çalışan bir ahmak da oldum. 


Bölük pörçük, yamalı bir hayattan geriye kalanlar bunlar işte! kendimle ilgili ne hayal ettiysem ve kimi taklit ettiysem o oldum. ben dediğim öylesine esnek ve değişken.


Fakat kimim ben kim bunların ötesinde? Eğer hayatım, daha önce yaşanmış hayatların rast gele kesilerek eğri büğrü dikilip birleştirilmesiyle oluşturulmuş eğreti bir kırkyama örtüyse üzerime giydiğim, sökünce ne kalacak geriye?


Önüme konmuş sembollerin üzerine atlıyorum aç bir kurt gibi ve onlardan benim rehberim olmalarını istiyorum.


Kim bilir belki karanlık bir odada prangalara bağlanmış,  gerçek gözleri kapatılmış, gerçek kulakları duymaz olmuş, unutkan bir insanım da hayali gözlerimle tv izliyorum ve izlediklerimden kendime kendime yamalı bir örtü yaptım çıplaklığımı görmeyeyim diye.


Ve gene belki de taklit ederek kandırıyorum kendimi. henüz daha olmamış ve hiç olmayacak şeylerin ortasında durmuş geçmişin ve geleceğin beni bir burgaç gibi içine alıp fırlatmasını istiyorum ki hiç düşünmeyeyim  şuracıkta bir köşeye sinmiş zincirli halimi.


Çıplak ve zincirli olduğumu biliyorum..


Ve onlar da bildiğimi biliyor..


Ne de olsa uçuruma yeteri kadar bakarsanız, uçurum da size bakar.


Şimdi kilit kilit üstüne takacaklar ve denizi daha da dalgalı kıracaklar ki ben yarım yamalak hatırladğım şeyleri tekrardan unutayım, unutayım unutayım ki.... İşte orasını bilmem.


Neden?


 

  Adam Yaldabaoth’un Cennetinde   Yöneticiler insanı aldılar ve onu cennete koydular Serbestçe yemesini söylediler.     (Yemekleri...

 




Adam Yaldabaoth’un Cennetinde

 

Yöneticiler insanı aldılar ve onu cennete koydular

Serbestçe yemesini söylediler.

 

 (Yemekleri acıydı, güzellikleri bozulmuş.

Yemekleri aldatıcıydı ve ağaçları tanrısal değildi.

Yemekleri zehirdi

Ve sonu hep ölümdü.)

 

Hayat Ağacını cennetin merkezine yerleştirdiler

 (Ben size onların yaşamının sırrını öğreteceğim.

Yapay bir tin (bilinç) için birlikte yaptıkları plandan bahsedeceğim)

 

Kökü acıydı

Dalları ölü

Gölgesi nefretti

Yaprakları aldatıcı

Tomurcuklarında kötülüğün nektarı vardı

Meyvesi ölümdü

Tohumu arzu

Çiçekleri karanlıktaydı

Bunları yiyenler Hades’in sakinleriydi

Ki karanlık onların dinlenme yeriydi.

 

 “İyinin ve Kötünün Bilgisi” olarak anılan ağaç ise

 Işığın Epinoia’sındandı.

Ondan yememesini söylediler

Onu saklamak için önünde durdular.

 Çünkü korkuyorlardı onun yukarı bütün olana bakacağından

Ve böylece anlayacağından ahlaksızlığının çıplaklığını.

 

 (Fakat Ben onların yemesini sağladım.

 

Kurtarıcıya sordum,

 

“Lord, yılan değil miydi Adam’ın yemesini sağlayan?”

 

Gülümsedi ve cevap verdi,

 

“Yılan, onlarda, üreme arzusunun kötülüğünü yaratmak için yemelerine neden oldu ki böylece Adam kendilerine yardımcı olabilecekti.”)

 

Şef Yönetici Yaldabaoth bunu biliyordu

Çünkü Adam’daki ışıkla dolu Epinoia

Zihinsel yeteneklerini kendisinden üstün kılmıştı.

Adam kurallara uymuyordu.

Adam’a verdiği gücü geri alabilmek için

           

Yaldabaoth Adam’ı tamamen unutkan kıldı

 

 

(Kurtarıcıya sordum, “Tamamen unutkan ne demek?”

 

Cevap verdi, “Musa’nın ilk kitabında yazdığı gibi değil

 ‘Adam’ın derin bir uykuya dalmasına neden oldu”

Daha doğrusu Adam’ın algıları perdelenmişti

Ve bilinçsiz bir hale gelmişti

 

Yaldabaoth’un peygamberi aracılığı ile dediği gibi

 “Onların aklını aptallaştıracağım ve böylece ne görebilecek ne de anlayabilecekler.”)

 

 

  Ölü olmadığımı ispatlamak için her şeyi yapardım Gülerdim, dans ederdim. Saatlerce konuşurdum seninle Atlardım buz gibi suya Ve  kurulardı...

 



Ölü olmadığımı ispatlamak için her şeyi yapardım

Gülerdim, dans ederdim.

Saatlerce konuşurdum seninle

Atlardım buz gibi suya

Ve  kurulardım kendimi Güneşin ışıklarıyla

.


Sırf nefes aldığımı göstermek için sana

Yerdim ve içerdim,

Ağlardım bazen

Ruhum var ya benim.


Sırf sen canlı bil diye beni

Gözlerimin içi bile gülerdi bazı bazı

Ve sırf sen anlama diye

Kokuştuğumu içten içe

Yıkanırdım her gün 

Ve tarardım saçlarımı 

En güzel kokularla


Fakat engelleyemem 

o karanlığın ruhumun üzerinde kanatlarını açmış

İri siyah bir kuş gibi süzülmesini.

Ve engelleyemem ışığımın kodesin bir kenarında

İyice büzüşüp kendini küçültmesini


Bu kara madde kimleri kimleri yemedi ki?

Tutkuyla oğrulmuş ve ölümle son bulan

bu yalancı hayat

Kimlerin ışığını söndürmedi ki?


Kalk ayağa ruhum

Çık şuradan

Kalın gördüğün bu duvarlar dahi yalan!

Tek gerçek sensin ve seninle birlikte olan

Ve sırf sen düşme diye

Görünmez gümüşi iple seni tutan

Kudretini sonsuzluktan alan

O tarifsiz güçTür ki karanlığın içinde dahi parlayan

kalk ayağa ruhum

O kodesteki fareler

kemirmeden alevini

Kalk ayağa ve silkelen!


 Yaldabaoth Aldandı Kutsal emriyle beş ışığı aşağı gönderdi Onlar Yaldabaoth’un baş danışmanları formunu almışlardı.  (Bu Annesinin kudretin...




 Yaldabaoth Aldandı


Kutsal emriyle beş ışığı aşağı gönderdi

Onlar Yaldabaoth’un baş danışmanları formunu almışlardı.

 (Bu Annesinin kudretinin kendisinden alınmasıyla sonuçlandı.)

Yaldabaoth’a şöyle dediler:

            

“Tininin  bir kısmını insanın suratına üfle

Ve böylece bedeni ayağa kalkacaktır.”

            

Yaldabaoth tininin bir kısmını insana üfledi

Bu Tin annesinin ilahi gücüydü.


 (Cahillik içinde olduğundan ne olduğunu anlayamadı.)


Annesinin ilahi gücü Yaldabaoth’u terk etti.

            

             İlk görüntüyle göre modellenmiş olan.

            İnsan bedenine girdi.

            


İnsan vücudu hareket etti.

Güçlendi!

Parladı!


Yaldabaoth’un demonları insanı kıskandı.

 Ne de olsa onların birleşik gayretleri neticesinde var olmuştu.

Gücü ona vermişlerdi.

İnsanın anlayışı onu yaratanlardan çok daha üstündü.

Ve hatta şef Archon’unkinden de üstündü.


Işıkla parladığını gördüklerinde

 Kendilerinden daha iyi düşündüğünü

Ve kötülükten muaf olduğunu fark ettiklerinde

Onu yakaladılar 

 Ve maddesel dünyanın en diplerine attılar.



Kurtuluşun Başlaması


Kutsanmış olan

Ana-Baba

Üstün iyi ve merhametli olan

Şef Yönetici tarafından salınan

Annenin gücüne şefkatle baktı.


Yaldabaoth’un demonları gözle görülür bedeni baskılayabileceklerinden

Adam’a yardımcı olması için iyi Tinini gönderdi aşağıya

Mükemmel şefkatinden

Işıkla dolu Epinoia çıktı ortaya.

Ve ona yaşam (Zoe) adını verdi


            

O dişi tüm yaratıma destek oldu.

 Adamla birlikte çalışarak

Onu yeniden bütün haline getirdi

Adam’a halkının neden alçaldığını anlattı

Ve ona kendisini yükseltmenin yolunu öğretti.

Ki bu düştüğü yolla aynıydı.


Işıkla dolu Epinoia Adam’da saklıydı

Böylece bilemeyecekti onu yöneticiler

Çünkü Epinoia annelerinin neden olduğu faciayı onarabilecekti.


 (Adam meydana çıkarılmıştı çünkü onda ışığın gölgesi vardı.

Zihinsel kabiliyetleri kendini yaratanlardan kat kat üstündü.

Yukarı baktılar ve onun artırılmış zihinsel kapasitesini gördüler.)


Yöneticiler ve demonlar birlikte çalışarak tuzak kurdular.

 Ateşi, suyu ve toprağı karıştırdılar

 Dört tane alev saçan rüzgarla birlikte

 Hepsini devasa bir burgaçla birbirlerine karıştırdılar.


Adam ölümün gölgesine getirilmişti


Onu yeniden yaratmaya niyet ettiler

Bu sefer,

Toprak

Su

Ateş ve 

Rüzgardan

            Ki bunlar

                        Maddeydi

                        Karanlıktı

                        Arzuydu

                        Yapay ruhtu.

            

Bunların hepsi yeni bir mezar oldu

Yeni bir çeşit beden.


Bu hırsızlar insanı bununla bağladılar

Zincirlerdiler unutkanlığın içine

             

Ve onu ölümün nesnesi haline getirdiler


 (Bu onun ilk düşüşüydü

  Ve ilk ayrılığı

Fakat onunla birlikte olan Işıkla dolu Epinoia onun düşüncesini yükseltecekti.)


 


İLETİŞİM