Orada bir şeylerimi bıraktığıma eminim. Fakat neyimi Tanrı
aşkına neyimi? Dilimin ucunda bulamıyorum; gözümün önünde göremiyorum; hemen
burnumun dibinde koklayamıyorum. Uçucu bir şey olsa gerek kaybettiğim; hayatın
özü gibi. Kırmızı gibi rengi ya da hayır mora dönük bir renk de olabilir; sonra
düşününce yeşil, mavi de olabilirmiş gibime geliyor. Gökkuşağına benzer bir şey
mi ki bu? Orada oracıkta işte; denizin kumların üzerinden defalarca geçtiği bir
yerlerde; minicik deniz kabuklarının içinde; fakat orada da değil sanırım.Belki de minik ellerimle sımsıkı tuttuğum hasır şapkanın altına saklanmıştır ve şimdi de bir fotoğraf karesinde kalakalmıştır, tam da saklı kaldığı o anın içinde. Gittim tekrar tekrar oraya hem hayalimde hem de gerçekte; fakat ne çare, ne
çare? Hiçbir tanecik iz kalmamış gibi ondan geriye; ben mi bulamadım yoksa? Sağır
mıyım ben artık; burnumun ucunu göremeyecek kör müyüm? Neyim var benim, neyim?
Orada gözlerinin içi gülen ben neredeyim şimdi?
Bıraktım mı onu orada, yapayalnız, bir başına? Çakıl taşlarının
arasında ve milyon yaşındaki kum tanelerinin? Henüz 3 yaşındaki beni bırakımı verdim
gözlerindeki gülümseme ile? Bıraktıysam da orada kalmalı değil miydi? Neden, neden
gitti? İçimde olmuş olsa gözlerimden bilmez miydim? Parlamaz mıydı bakışlarım
şaşkınlıkla ve saf bir merakla? Tepemdeki yarım yamalak güneş ve küskün ay daha
bir parlak olmaz mıydı? Neden saklanıyor benden adını bir türlü söyleyemediğim
şey? Neydi o? Neydi?
Arandığında bulunmayan şey nedir? Hissettiğiniz fakat ele
gelmeyen o esrarengiz büyülü şey? Yok, hep düşünmem ben onu, sürekli de aklımda
değildir fakat bazı bazı düşer aklıma kaybettiğim o sihir. Zihnimde dolanırken
gridir fakat her şey; zihnimin içinde gri bir karanlık kol geziyor olmalı. Yoksa
yuttu mu aradığım şeyi? Henüz ben bulamadan el koydu ve onu arkasındaki bir
deliğe mi atıverdi? Nerede o?
Yengeçler vardı; hatırlıyorum. Yok, yok korkmamıştım hiç;
peşlerinden gitmiştim kaç defa; onlar mı kaçırdı yoksa? Aç mıydılar? Yenecek
bir şey miydi kaybettiğim? Düşün, düşün! Ne vardı yengeçlerden başka? Ah deniz
dalgalı mıydı yoksa; köpük köpük kıyıya vuruyordur kesin; o götürmüş olmalı;
evet buldum sanırım; o götürdü o. İnsafsızca yalayıp yuttu bende olan o adını
kestiremediğim şeyi; şimdi bir balinanın midesinde; ya da daha fenası bir
köpek balığı kanatmıştır onun her yerini. Parça, parça, lime lime etmiştir onu
tuzlu su. En sonunca okyanusun dibine atmıştır; ya ne yapsaydı ki onu; adı sanı
konmamış, ne yenir ne içilir şeyi?
Ah babam, ah anam siz mi aldınız yoksa? Nesini beğenmediniz?
Neden sevmediniz? Ne beklediniz de ne olmadım; olamadım ben? Gözlerimin içine
bakıp bakıp koca koskoca, umut dolu bir gelecek gördünüz de ben mi çaldım onu? Çaldıysam
da tek başıma mı çaldım ki? Ortağım var benim; tanımışsınızdır şimdiye onu. Ben
öylesine bir insanım ki işte; umut dolu
teknenin içinden küçücük hamsiler çıkınca mı bu kadar üzüldünüz, süzüldünüz? Hamsi
işte sadece yenir, hem de bir çırpıda. Ortağıma gelince insan değilmiş o; ben
görmedim, duymadım da ama hep varmış her daim. Ona kızın, bana değil.
Dilimin ucunda, ağzımdaki bakla gibi; bakla zehirler bazı
bazı adamı; zehirleniyorum ben de. Bulamadıkça onu; ben aradıkça kaçan şeyi;
pırıl pırıl parlayan, maddesiz, saf yaşama sevincini. Söyledim işte ta kendisi.
Şeytan almış götürmüş,
Satamadan getirmiş.
0 yorum: