Zihnime olağandan farklı bir fikir gelmesin hele nasıl da donuveriyor düşünceler oldukları yerde. Ağır ve gri bir sis bulutu kaplayıveriyor ...

Göklerden Toprağa Karılmak




Zihnime olağandan farklı bir fikir gelmesin hele nasıl da donuveriyor düşünceler oldukları yerde. Ağır ve gri bir sis bulutu kaplayıveriyor aniden ve ben tekrardan gömülüyorum unutkanlığın gaddar kollarına.


Neydi o fikir? Neydi? Benim Kim olduğumu bana anlatabilecek o ses de neyin nesiydi? 


Hayatımı bir filmin fragmanları gibi gözden geçiriyorum aklımda. Neydi tüm o yaşadıklarım ve beni ben yapan neydi?


Bölük pörçük her şey. Ne zaman bir anının ucundan yakalasam ne sonunu ne başını getiremiyorum aklıma. Sadece bir fotoğraf karesi bana aitmiş gibi duran ama ben o karenin neresindeyim bilmem. Bulanık suratlar sanki her an hiçliğe karışıvericekmiş gibi, gökyüzü bulanık, kirli bir suda baktığımda gördüğüm yansıma gibi. O anların hepsi hiçliğe gömülmek üzere, ben geri getiriyorum onları, kurtarıyorum belki. Ama ne fayda o bulanık göl benden daha büyük ve benden daha kudretli ve neleri neleri gömmedi ki içine!


Sonra tüm hayatımın bir hikaye olduğunu düşünüyorum. Yazarı belli olmayan ve hatta oradan buradan toplanmış bölük pörçük hayatların bir toplamıymış gibi.

Kendi hayatım dediğim şeyi oradan buradan toplamış olabilir miyim?


Okuduğum kitaplardaki karakterleri getirdim aklıma.  Ne özenirdim acılarına. Acı böğrümde taşıyabileceğim büyük bir onurmuş gibi kollarımı açmıştım ona.


Aşk acısı çekenler, aldatanlar ve aldatılanlar, geçmeyen bir vicdan azabıyla kendilerini yavaş yavaş toprağa gömenler, bir parça ekmeğin lütuf olduğu masalar, kendilerini feda edenler, budalalar ve ahmaklar hemen hemen tüm bu karakterlerle ve onların batasıca köhne hayatlarıyla donattım kendimi.


Kah orada aldatan ve aldatılan bir kadındım, kah bir insanın hayatını kararttığı için vicdan azabı ile sönen bir adam, budalaydım bazen elinden tuttuğum için acınası bir insanın, insanların hayatını kurtarmaya çalışan bir ahmak da oldum. 


Bölük pörçük, yamalı bir hayattan geriye kalanlar bunlar işte! kendimle ilgili ne hayal ettiysem ve kimi taklit ettiysem o oldum. ben dediğim öylesine esnek ve değişken.


Fakat kimim ben kim bunların ötesinde? Eğer hayatım, daha önce yaşanmış hayatların rast gele kesilerek eğri büğrü dikilip birleştirilmesiyle oluşturulmuş eğreti bir kırkyama örtüyse üzerime giydiğim, sökünce ne kalacak geriye?


Önüme konmuş sembollerin üzerine atlıyorum aç bir kurt gibi ve onlardan benim rehberim olmalarını istiyorum.


Kim bilir belki karanlık bir odada prangalara bağlanmış,  gerçek gözleri kapatılmış, gerçek kulakları duymaz olmuş, unutkan bir insanım da hayali gözlerimle tv izliyorum ve izlediklerimden kendime kendime yamalı bir örtü yaptım çıplaklığımı görmeyeyim diye.


Ve gene belki de taklit ederek kandırıyorum kendimi. henüz daha olmamış ve hiç olmayacak şeylerin ortasında durmuş geçmişin ve geleceğin beni bir burgaç gibi içine alıp fırlatmasını istiyorum ki hiç düşünmeyeyim  şuracıkta bir köşeye sinmiş zincirli halimi.


Çıplak ve zincirli olduğumu biliyorum..


Ve onlar da bildiğimi biliyor..


Ne de olsa uçuruma yeteri kadar bakarsanız, uçurum da size bakar.


Şimdi kilit kilit üstüne takacaklar ve denizi daha da dalgalı kıracaklar ki ben yarım yamalak hatırladğım şeyleri tekrardan unutayım, unutayım unutayım ki.... İşte orasını bilmem.


Neden?


 

0 yorum:

İLETİŞİM