Merkeze arabayla 20 dakika uzakta yaşıyorum. Bu mahalle tutunamayanların mahallesi gibi gözümde. Hayattan kopmuş, inzivaya çekilmiş ve insan...

Kuklalar


Merkeze arabayla 20 dakika uzakta yaşıyorum. Bu mahalle tutunamayanların mahallesi gibi gözümde. Hayattan kopmuş, inzivaya çekilmiş ve insanlardan ve onların zehirli dillerinden, kibirli işlerinden kaçanların mahallesi. Belki de en çok bu yüzden bu kadar seviyorum burayı. Mütevazı ve güzel insanları için. Artık bir hırsları kalmamış, aidiyetleri de ne de sorgulamaları, yaftalamaları, yakıştırmaları, ezmeleri, dedikoduları, yalan sırıtışları, sinsi soruları, haset bakışları, baştan aşağı süzmeleri. Herkes "insan" olmuş bu sessiz mahallede ve ben sizin "yaşamak" adını verdiğiniz, benimse "sürünmek" dediğim eylemi, burada, hayatımı küçük bir noktaya indirgeyerek, bağlılığımı gökteki yıldızlara sunarak, topraktan gelip toprağa döneceğimi bir an olsun aklımdan çıkarmadan, her türlü canlıya en az zararla sonlandıracağım. Ki bunu çok öncesinde yapabilecekken, L. dede yüzünden beklemek zorundayım.

Çocukluğum merkezdeki eski rum evlerinden birinde geçti. Ev babamın büyük babasından kalmış babama. Her şeyiyle taş ve ahşaptan yapılmış bir evdi o sokaktaki diğer evler gibi sarmaşıklar, begonyalar çıkardı duvarlarına, her yıl itinayla budaması yapılan sarmaşıkların, evi tamamen kaplamasına izin verilmezdi ve biz ne bileyim mutluyduk, çocuktuk ve mutluyduk ya da herkes insandı ve mutluyduk hangisi bilmiyorum fakat güzel yıllardı. L. dede'nin evi de bizim sokaktaydı, şimdi bakımsızlıktan pencereleri harap olmuş ve neredeyse her tarafını sarmaşık kaplamış, merkeze indiğimde ara ara bakarım o eve, kafamdaki soru işaretleriyle, cevap isterim yıkılmak üzere olan ve neredeyse bana boş gözlerle bakan meczup evden. Ürkütür beni, hem de çok.

L. dede ahşap naht sanatında peşinde koşulan bir üstatdı. Evine girdiğinizde mis gibi ahşap kokusu dolardı içinize, tavanlar, yerler, duvarlar ahşaptı ve üzerinde çeşitli nakışlar ve yazılar vardı. Ne tarafa gözümü çevirsem ayrı bir güzellik görürdüm, yazılar bilmediğim bir alfabeye aitti sonrasında onun göktürkçe olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Keşke daha çok soru sorsaydım L. dedeye, daha çok öğrenmeye çalışsaydım. Mahalledeki çocuklar arasında neredeyse bir tek benimle konuşurdu. Onunkisi tam bir münzevi hayatıydı ve şimdi bildiklerimden sonra onun için başka türlüsünü tahayyül edemem, henüz olgunlaşmamış insanlığın onu bir deliye tıkayacağımdan eminim.

Bir gün gene evine gittim, çok hastalanmıştı L. dede. Nefes alıp vermekte zorlanır gibiydi gene de atölyesinde, kendini tamamen işine vermiş, çalışıyordu, geldiğimi fark etmedi bile. L. dede diye seslendim kısık bir sesle, elindeki önce çekmeceye koymaya çalıştı sonrasında bundan vazgeçerek bana döndü; "erken geldin, çocuk, bunları sana bitirdiğimde gösterecektim, gene de belki iyi oldu, ne olur ne olmaz, gel karşıma geç ve bir müddet sessizce bekle beni ya da dur dur bir çay koy mutfakta ve de biraz atıştırmalık hazırla, uykusuz çalışıyorum bunları bitirmek için ve çok acıktım, sonra kap gel onları, olur mu?" dedikten sonra, benden cevap beklemeden çalışmasına geri döndü. Ben usulca mutfağa gittim, çay koydum ve salonda oyalandım çay demlenene kadar, iki bardak çay ve çekmecelerde bulduğum bisküvilerle geri geldiğimde L. dedenin elindeki iş bitmişe benziyordu.

Beş tane ahşap kukla yanıbaşımdaki koltukta oturuyordu, o kadar canlı bakıyorlardı ki bir an korktum onlardan sonra bakışlarında değişik bir şey fark ettim. Nasıl anlatsam bilmiyorum, insanın içini görüyorlaşmışcasına derin bakışlardı onlarınki ve de masum ve de hayat dolu, korkusuz, cesur. Çayından bir kaç yudum alıp tabaktaki bisküvilerden zoraki yedikten sonra konuşmaya başladı:
-Şimdi hem kulaklarını hem zihnini aç ve beni iyi dinle. Senin için ahşaptan beş tane kukla yaptım çocuk. Bu kuklalar erdemli bir insanda olması gereken 5 özelliğin temsilcileri. Birincisi adalet, ikincisi sevgi, üçüncüsü iyilik, dördüncüsü mütevazilik beşincisi doğruluk. Hayatın boyunca başına bir sürü şey gelecek çocuk, ne zaman doğru yoldan sapsan ve erdemleri eğip büksen, buradaki kuklaların başı önüne düşecek, rengi soluklaşacak ve gitgide cansızlaşacak, tamamen ölüme terketmiş olacaksın. İşin aslında onlar senin değişik ruh hallerinin yansımaları, kendinin içsel adaletini, iyiliğini, kötülüğünü, kibrini, mütevazılığını, doğruluğunu yalanını onlarda göreceksin. Şu anda ne kadar canlı ve güzel bakıyorlar değil mi? Sen yaşlandıkça böyle olmayacak, sen hayatta başına gelenlerin yükünü taşıyamayıp başkasına taşıttırmaya çalışabilirsin, terazinin ibresinin ucunu kaydırabilirsin, makamın için yalan söyleyebilirsin, senden olmayanları küçük düşürmeye çalışabilirsin, insanların inançlarına karışıp herkesi kendin gibi görmek isteyebilirsin, kendinden olmayanları aşağılık ilan edip taşlattırabilirsin, her kul güçle ve parayla bu konuma gelebilir. Sen sen ol sakın yolundan sapma! Ne şanslısın ki sana, yolunun kötülüğünü, yansımaların söyleyecek. Aç, makama ve paraya düşkün insan kuklaları bunu yapamaz, onlar şakşakcıdır. Senin kuklaların ahşaptan ve sadece doğruyu duyacaksın onlardan.

O zamanlar hikaye dinler gibi dinlemiştim L. dedeyi ve kukla hediyelerim için sevinçten ağzım kulaklarıma varıyordu, onların hayatımda ne derece önemli olabilecekleri konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Yanımdan ayırmadım onları ve yıllar yıllar boyunca, her hata yaptığımda, onlara bakarak yolumu düzelttim ve tanrım neler neler yapmadım ki! Fakat gene de her halükarda erdemlerimi şu yaşıma kadar koruyabildim Eski mahallemden hiç kimse L. dedeyi hatırlamıyor, L. dede bir melek miydi bilmiyorum, bir aracı ya da sadece benim vicdanımın dışa vurulmuş sözcüsü mü? Bunu kestiremiyorum, fakat şimdi baktığımda, şu zamanda, altın ve gümüş, oğul, davar ve mal için erdemlerin bir kenara çöp gibi atıldıklarını onlara tükürüldüğünü, ayaklar altında ezildiklerini, küfredildiklerini ve gene tüm bu yıkıcı eylemlerin yeni, güç budalası, şöhret delisi, paragöz, küfürbaz insanlar tarafından uydurulmuş "yeni erdemler" adı altında yapıldığını görüyorum.

Şu andaki mahallemde oturanların başından buna benzer şeyler geçmiş. Bir L. dede olmasa da, onların karşısına çıkan tek bir iyi insan, onları düzeltip, kendini uçuruma sürükleyen sürüden ayrılmalarını sağlamış. Biz buradayız ve kollarımızı açmış bekliyoruz iyilik için, adalet için, mütevazilik ve sevgi için, doğruluk için.

Kuklalar kendi hayatımı sonlandırmama engel oluyor. Çünkü L. dede gitmeden önce bana şöyle söylemişti:
- Bir gün vaden gelmeden hayata doyacaksın. Eğer ki boşluğa düşüp kendini yok etmeye çalışırsan kuklalar erdemlerle beraber küçülerek toza dönecekler. Onlar dünyaya yayılana kadar bekle. Ne zaman ki genişleyecekler ve oradan dünyaya yayılacaklar, yine ve yeniden iyiliğin hanedanlığını geri getirmek için, o zaman senin vaden dolmuş demektir, göçebilirsin dünyadan.

Ve ben o günü bekliyorum.

Esindaş

0 yorum:

İLETİŞİM