10 Aralık
Güneş yaramaz bir çocuk gibi, arada bir çıkarıyor başını saklandığı bulutlardan. bulutların rengi genelde koyu gri, yer yer pamuk beyazı. sadece burada bildim ben bu kadar güzel bulutu, renkten renge giren, şekilden şekile giren pofudukları. deniz hiç olmadığı kadar mavi ve ben nedense özellikle bu havalarda daha bir başka seviyorum denizi. havaya yaz kokusu sinmiş iyice, baharın renkli çiçekli kokuları yerine dikenli tozlu yaz kokusu. baharda açan o güzelim çiçeklerin yerini dikenlerin almasını garipsiyorum ve de üzülüyorum içten içe. yol kenarlarında adını sanını bilmediğim envai çeşit diken ve bol bol pisi pisi otu. Evlerin bahçelerinden sarkan kayısılar şeftaliler ağzımı sulandırıyor, bir kaç tane koparabilir miyim acaba diye düşünmeden edemiyorum, içimi çekip yoluma devam ediyorum denize doğru yokuş aşağı. Yaklaştıkça denizden esen tatlı bir esinti yüzümü saçlarımı nazikçe okşuyor, derin derin nefes alıyorum, ciğerlerime o tatlı bahar sonu yaz başı esintisini alabilmek adına. Karşıdan karşıya geçen minik bir kablumbağa durduruyor beni, ah çocukluğumun kurdela süslü kabukluları, ne severdim sizleri. Rahatsız etmemek adına hareket etmeden geçmesini bekliyorum, aheste aheste yürüyor, keşke konuşabilsek diyorum keşke, insan olmanın ne menem bir bela olduğunu anlatabilsem, bağışlarlar mıydı bizleri? Ben kendimi dahi bağışlayamıyorum. Geçti yumurcak sonunda, beni fark etmedi bile. Sağ tarafımda kocaman bir akasya ağacına selam veriyorum, sapsarı tüylü meyvelerine hayranım, ilk defa görüyorum bu kadar büyüğünü.
Denize yaklaştım iyice.
Kocaman bir mahkeme kurmuşlar gibi beynimin içine; annem, babam, dedem, ananem, babanem, öğretmenlerim, okul arkadaşlarım, iş arkadaşlarım, işverenlerim, kardeşim, kırdığım kalpler, komşularım, teyzelerim, halalarım, dayılarım, kuzenlerim, yeğenlerim parmaklarıyla işaret ediyorlar beni. Suçlu bu sayın hakim suçlu. Bön bön bakıyorum suratlarına, binbir tane sese cevap vermeye çalışıyorum.
Geldim artık denize. Bir kaç metre yükseklikten aşağıya mavi düzlüğe bakıyorum, her esintiyle içime giren yaşama sevincine sıkı sıkı tutunmaya çalışıyorum. Nafile! Sesleri daha yüksek çıkıyor. "Ne olur" diyorum, "anlamıyorum, sizi bu ladar kıracak ne yapmış olabilirim?" Tükürükler çıkıyor ağızlarından hakaret ederken. Ağıza alınmayacak küfürler ediyorlar ve ben ne yapacağımı bilmiyorum.
Arada bir dalgalanıyor deniz, minik bir koy burası. karşıyı çok net olarak görebiliyorum. bir kaç damla düştü burnuma, yağmur yağmaya başladı. "Kimdi onlar hatırlıyor musun" diye soruyorum önümde beliren hayale, gülümseyemiyor bile, gamzelerini özledim. "Hani karı koca atlıyor ya denize korkusuzca, arkalarında minik bir kağıt parçası kalıyor, neden atlamışlardı". Gülümsüyor galiba hayalet, gördüm gamzelerini, çok özlemişim, "adam çok hastaymış, ölmek üzereymiş, atlamışlar denize onurlarını kaybetmemek adına". "Evet" diyorum, "tam olarak öyle bir şeylerdi ve mutlu son" Kayboluyor hayalet.
Beynimdeki mahkemede yargılanıp suçlu bulunmama çok az kaldı. Minik bir karınca gibi izliyorum onları, tükürüyorlar, tekmeliyorlar, ezmeye çalışıyorlar,
Diktim gözlerimi denize, hangisi doğru? Şu an baktığım mavilik mi, yoksa zihnimin karanlık rutubetli alanlarında saklanıp zor günlerimde açığa çıkıp bana tehditler savuran, sosyo kültürel zorbalıklar mı?
Denizin, yağmurun, bulutların ve o tatlı esinintinin gücünden midir bilmem ama Karınca tekmelendiği yerden ayağa kalkıyor ,devleşiyor birden bir kaplan gibi, ağzını kocaman açıyor, çil yavrusu gibi dağılıyorlar. Öfkeli çok öfkeli kaplan, kaçmalarına izin vermiyor, yavaş yavaş yiyor hepsini, suları yerlere akıyor. Bir kaç dakika içinde yerde birikmiş sıvılar dışında onlardan hiç bir iz kalmıyor.
"Yağmur hızlandı iyice" diyorum, yeniden önümde beliren hayalete. " ve sanırım beni yargılayan mahkemeyi yerle bir etti kaplan", "artık benimle misin" diye soruyor ürkek bir gülümseme ile "evet seninim" diyorum.
Geri dönüş yolunda damarlarımda dolaşan şeyin artık insan kanı olmadığını biliyorum. İçimde yırtıcı ve korkusuz bir kaplan var, hissediyorum. İkimiz birlikte insandan da kaplandan da ve onların birleşiminden de daha güçlüyüz. Yeni bir türüz ve alt edilmeziz ve neyden korkacağımızı, ne yapacağımızı, ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi, ne giyeceğimizi sizler belirleyemeyeceksiniz. Esir aldıklarınızı da kurtaracağım.
Esaret çağı bitmiştir.
Esindaş
Güneş yaramaz bir çocuk gibi, arada bir çıkarıyor başını saklandığı bulutlardan. bulutların rengi genelde koyu gri, yer yer pamuk beyazı. sa...
Mahkeme
Güneş yaramaz bir çocuk gibi, arada bir çıkarıyor başını saklandığı bulutlardan. bulutların rengi genelde koyu gri, yer yer pamuk beyazı. sadece burada bildim ben bu kadar güzel bulutu, renkten renge giren, şekilden şekile giren pofudukları. deniz hiç olmadığı kadar mavi ve ben nedense özellikle bu havalarda daha bir başka seviyorum denizi. havaya yaz kokusu sinmiş iyice, baharın renkli çiçekli kokuları yerine dikenli tozlu yaz kokusu. baharda açan o güzelim çiçeklerin yerini dikenlerin almasını garipsiyorum ve de üzülüyorum içten içe. yol kenarlarında adını sanını bilmediğim envai çeşit diken ve bol bol pisi pisi otu. Evlerin bahçelerinden sarkan kayısılar şeftaliler ağzımı sulandırıyor, bir kaç tane koparabilir miyim acaba diye düşünmeden edemiyorum, içimi çekip yoluma devam ediyorum denize doğru yokuş aşağı. Yaklaştıkça denizden esen tatlı bir esinti yüzümü saçlarımı nazikçe okşuyor, derin derin nefes alıyorum, ciğerlerime o tatlı bahar sonu yaz başı esintisini alabilmek adına. Karşıdan karşıya geçen minik bir kablumbağa durduruyor beni, ah çocukluğumun kurdela süslü kabukluları, ne severdim sizleri. Rahatsız etmemek adına hareket etmeden geçmesini bekliyorum, aheste aheste yürüyor, keşke konuşabilsek diyorum keşke, insan olmanın ne menem bir bela olduğunu anlatabilsem, bağışlarlar mıydı bizleri? Ben kendimi dahi bağışlayamıyorum. Geçti yumurcak sonunda, beni fark etmedi bile. Sağ tarafımda kocaman bir akasya ağacına selam veriyorum, sapsarı tüylü meyvelerine hayranım, ilk defa görüyorum bu kadar büyüğünü.
Denize yaklaştım iyice.
Kocaman bir mahkeme kurmuşlar gibi beynimin içine; annem, babam, dedem, ananem, babanem, öğretmenlerim, okul arkadaşlarım, iş arkadaşlarım, işverenlerim, kardeşim, kırdığım kalpler, komşularım, teyzelerim, halalarım, dayılarım, kuzenlerim, yeğenlerim parmaklarıyla işaret ediyorlar beni. Suçlu bu sayın hakim suçlu. Bön bön bakıyorum suratlarına, binbir tane sese cevap vermeye çalışıyorum.
Geldim artık denize. Bir kaç metre yükseklikten aşağıya mavi düzlüğe bakıyorum, her esintiyle içime giren yaşama sevincine sıkı sıkı tutunmaya çalışıyorum. Nafile! Sesleri daha yüksek çıkıyor. "Ne olur" diyorum, "anlamıyorum, sizi bu ladar kıracak ne yapmış olabilirim?" Tükürükler çıkıyor ağızlarından hakaret ederken. Ağıza alınmayacak küfürler ediyorlar ve ben ne yapacağımı bilmiyorum.
Arada bir dalgalanıyor deniz, minik bir koy burası. karşıyı çok net olarak görebiliyorum. bir kaç damla düştü burnuma, yağmur yağmaya başladı. "Kimdi onlar hatırlıyor musun" diye soruyorum önümde beliren hayale, gülümseyemiyor bile, gamzelerini özledim. "Hani karı koca atlıyor ya denize korkusuzca, arkalarında minik bir kağıt parçası kalıyor, neden atlamışlardı". Gülümsüyor galiba hayalet, gördüm gamzelerini, çok özlemişim, "adam çok hastaymış, ölmek üzereymiş, atlamışlar denize onurlarını kaybetmemek adına". "Evet" diyorum, "tam olarak öyle bir şeylerdi ve mutlu son" Kayboluyor hayalet.
Beynimdeki mahkemede yargılanıp suçlu bulunmama çok az kaldı. Minik bir karınca gibi izliyorum onları, tükürüyorlar, tekmeliyorlar, ezmeye çalışıyorlar,
Diktim gözlerimi denize, hangisi doğru? Şu an baktığım mavilik mi, yoksa zihnimin karanlık rutubetli alanlarında saklanıp zor günlerimde açığa çıkıp bana tehditler savuran, sosyo kültürel zorbalıklar mı?
Denizin, yağmurun, bulutların ve o tatlı esinintinin gücünden midir bilmem ama Karınca tekmelendiği yerden ayağa kalkıyor ,devleşiyor birden bir kaplan gibi, ağzını kocaman açıyor, çil yavrusu gibi dağılıyorlar. Öfkeli çok öfkeli kaplan, kaçmalarına izin vermiyor, yavaş yavaş yiyor hepsini, suları yerlere akıyor. Bir kaç dakika içinde yerde birikmiş sıvılar dışında onlardan hiç bir iz kalmıyor.
"Yağmur hızlandı iyice" diyorum, yeniden önümde beliren hayalete. " ve sanırım beni yargılayan mahkemeyi yerle bir etti kaplan", "artık benimle misin" diye soruyor ürkek bir gülümseme ile "evet seninim" diyorum.
Geri dönüş yolunda damarlarımda dolaşan şeyin artık insan kanı olmadığını biliyorum. İçimde yırtıcı ve korkusuz bir kaplan var, hissediyorum. İkimiz birlikte insandan da kaplandan da ve onların birleşiminden de daha güçlüyüz. Yeni bir türüz ve alt edilmeziz ve neyden korkacağımızı, ne yapacağımızı, ne yiyeceğimizi, ne içeceğimizi, ne giyeceğimizi sizler belirleyemeyeceksiniz. Esir aldıklarınızı da kurtaracağım.
Esaret çağı bitmiştir.
Esindaş
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum: