Orpheus bize anlatılagelen Antik Yunan tarihinin şaşırtıcı bir kahramanıdır. Kendisi bir müzisyen, şifacı ve büyücüdür. Onunla ilgili bilinmeyen pek çok şey olsa da bilinen en önemli şey onun en Yunanlı ne de Romalı olduğudur.
Kendisi Trakya'lıdır ve büyük ihtimalle Bulgardır. Meriç nehrinin yakınlarında yaşadığına inanılır.
Tabi en azından bize anlatılanlar bunlar diye de ekleyelim.
Yunanlılar Trakyalıları barbar olarak nitelendirmiş ve onların ilkel ve cahil insanlar olduklarını söylemişlerdir. Fakat gariptir ki Trakyalıların müzik, şiir gibi sanatsal faaliyetlerde çok üstün olduğundan bahsetmeden de duramamışlardır.
Bu arada yukarıdaki resimdeki Orpheus mozaiği Şanlıurfa'dan kaçırılmıştır. Eve dönüş hikayesi ise enteresandır: Okumanızı tavsiye ederim. Anlayacağınız Orpheus'u anlatan en eski mozaik dahi Anadolu topraklarından çıkmıştır.
https://arkeofili.com/orpheus-mozaiginin-iadesi-zamk-kutusu-sayesinde-oldu/
Orphizm dininin temelinde bulunan iki tanrı Dionysos ve Persephone'dur. İki Tanrı da yer altı dünyasına gidip geri gelmiş olan Tanrılardır. Dionysos aynı zamanda Bacchus olarak da bilinmektedir. Dionysos'un kökeni tıpkı Orpheus gibi tartışmalıdır; kimileri Yunanlı olduğunu söylerken kimileri Trakyalı olduğunu iddia eder.
Birçok antik filozof vahşice ritüeller yaptıkları gerekçesiyle Dionysos kültüne iyi gözle bakmamaktaydı.
Dionysos Titanlar tarafından parçalandıktan sonra Zeus tarafından yeniden diriltilmiştir. Daha sonra Zeus Titanları yıldırımları ile yakarak küllerinden insanları yaratmıştır. İnsan sırf bu yüzden çift kişilikli, hem iyiyi hem de kötüyü barındıran bir canlıdır.
Orphism de insanlığın ilk günahının tam olarak bu olduğunu dile getirir. Yapısında iyiliğin yanında kötülüğü de barındırması onu doğuştan günahkar kılmıştır.
Öğretilerin tüm amacı ise Titanların artıklarından temizlenmektir. Esasen antik Yunan'ın belki de en önemli filozofu olan Pisagor da bir bakıma orpheusçudur. Kendisi günahlardan tamamıyla arınana kadar tekrar tekrar reenkarne olacağımızı ortaya atan ilk filozoflardan biridir. Aynu zamanda bir vejeteryandır ve sadece keten giysiler giyip hayvanlardan elde edilen hiçbir ürünü kullanmaz. Vejeteryanlığın Yunanlılarda başlangıç noktası Orphizmdir. Kemerihisarlı Apollonius, Samoslu Pisagor ve Trakyalı Orpheus tek bir kişiliğin yansımaları olan karakterler olarak karşımıza çıkmaktadır. Orphzmin kökeninin Yunan olmadığını düşünüldüğünde belki de Pisagor bunların arasında en yapay karakterdir
Orphizm diğer tüm gizem öğretileri gibi bu dünyaya değil öteki dünyaya diker gözlerini. Asıl amaç hiçbir zaman bu dünyada güzel yaşamak ve başarılar elde etmek olmamıştır. Şu anki öğretilenlerin aksine orphizmde bu dünyadaki başarıların, gücün ve zenginliğin insanlığın önündeki en büyük engel olarak görülür ve kendilerini tamamen münzevi bir yaşama adarlardı.
Hristiyanlık Anadolu ve Trakya'da MS 4. yüzyılda yaygınlaşırken ve henüz İznik konsilinin aldığı kararlar ve dokümanlar tam olarak kabul edilmemişken hristiyanlık öğretilerinde bacchik unsurlar yoğunluktaydı. Hristiyanlıktaki ilk günah kavramı neredeyse diğer tüm kavramları gibi Orpheik öğretilerden gelmiştir ve yukarıda da bahsettiğimiz üzere insanlığın yarı titan yarı tanrı olmasından bahseder. Titanlığından dolayı günahkardır insanoğlu.
Orpheizmle ilgili en önemli bilgiler Balkanlar ve İtalya'daki mezarlarda bulunan altın yapraklardaki yazıtlardan gelir. Bunlardan en önemlisi belki de İtalya Petelya'da bulunmuş olan tablettir ve ölenin öldükten sonra ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini anlatır.
"Hades'in koridorlarında ilerlerken solda bir kaynak suyu göreceksin
Ve onun hemen yanında uzanan bir parlak beyaz bir sedir ağacı
Sakın bu kaynağa yaklaşmayasın
Bir tane daha akan su göreceksin Hafıza'nın gölünden gelen
Fakat hemen yanı başında bekçileri olan
Şöyle de: "Ben bu dünyanın ve de yıldızlı göğün çocuğuyum.
Fakat ırkım gökseldir ki bunu sizler de iyi bilmektesiniz.
Kurudum susuzluktan ve öldüm, fakat bana derhal
Hafıza Gölü'nden akan yenileyici sudan verin."
Ve olan kutsal sudan verecekler sana
Ve sonra sen kutlayacaksın diğer kahramanlarla.
Bu... (Hafızanın... yanında olduğun) ölmek için..
?Yaz bunu?
.....)?? gölgelerin çevresini sardığı.."
Bu gizemli yazıyı şimdilik bir kenara koyarak Platon'un Unutma ve Hatırlama öğretileri üzerinde konuşabiliriz. Platon da tıpkı Pisagor gibi Orphik öğretileri kullanarak yeni bir öğreti ortaya çıkarmıştır ki ona göre insan aslında her şeyi bilir ve hatırlayabilir. Ve bir ruhun ona göre en temel ve önemli görevi maddi dünyaya düştükten sonra unutmuş olduğu göksel dünyayı yeniden hatırlamasıdır.
Antik Yunan'da bu lethe nehri unutkanlığın nehridir. İnsan öldüğünde Hades'te karşısına çıkacak olan ilk nehir Nefret Nehri'dir. Bu nehir yaşamın sonu ve ölümün başlangıcıdır. Ölümün sonu ve yaşamın başlangıcı ise Hades'in çıkışında bulunan Lethe nehridir. Bu nehirden su içenler yeniden dünyaya dönmeden evvel başlarına gelen her şeyi unuturlar.
Tekrar altın yapraktaki yazımıza geri dönersek burada insanın Hades'in karanlığında ilk karşısına çıkan ışığa kanmaması gerektiği çok açıktır ve bu ışık bir Servi ağacı ile temsil edilmiştir.
Servi ağacı hem müslümanlarda hem de hristiyanlarda mezarlıklara dikilen en önemli ağaçlardan biridir. Bu bile zamanımızın tüm dinsel ve kültürel öğretilerinin tek bir öğretiden çıktığının göstergelerinden biri olmalıdır.
Servi ağacı eski Türklerde aynı zamanda Hayat Ağacı olarak geçer ve anlamı insanın doğumdan ölüme kadar var olma çabasıdır. Türklerin islamiyeti kabul etmesiyle birlikte ise Kuran'ı Kerim'deki Kutsal Ağaç ya da Cennet Ağacı kavramı ile özdeşlemiştir.
"Türk yaradılış kozmogonisine göre ilk insan dokuz budağı olan bir ağacın altında yaratılmıştır. Adına hayat ağacı denilen bu ağacın yeryüzünün merkezinden Tanrı katına yükselerek yer ile gök arasında bağlantı kurduğuna inanılmış, aynı ağaç gökyüzündeki ve yeraltındaki ruhların bir geçiş yolu olarak da kabul görmüştür (Ergün, 2004:145-146). Dünya kültürlerine göre Türk kültüründe çok daha zengin ve geniş bir yer edinmiş olan hayat ağacı; hayatın başlangıcı ve sonucu, insanların kaderi, günlük hayatları ile hep ilişkilendirilmiştir (Ağaç-Sakarya, 2015: 7). Bu hayat ağacı tanımlamasında birçok ağaç türü içinde ön plana çıkan ağaçlardan birisi servi ağacıdır. Eski Türk inancına göre servinin bulunduğu bölge Tanrı’ya dua edilecek yer olarak algılanmakta, bu ağacın ormanlarda insanlara ve birçok canlıya hayat verdiğine inanılmakta idi. Ebediyetin sembolü olan servi ağacı daima yeşil kalması ile aynı zamanda ölümsüzlüğün sembolü olmuş ve atalarının ruhlarını göğe kavuşturmada araç olarak görülmüştür (Şahbaz, 2018: 354)."
Servi ağacının aynı zamanda Hayat Ağacı anlamına gelmesi, orpheik öğretinin amacının reenkarnasyonu sonlandırmak olduğu düşünülünce eski Türk kültürü ile orpheik öğreti arasında paralellik kurmak kaçınılmaz olacaktır.
Antik Yunan medeniyeti olarak adlandırılan medeniyetinin sahip olduğu söylenilen tüm öğretiler esasen çevresinde bulunan diğer halklardan almış oldukları ve kahramanların, olayların ve mekanların isimlerini değiştirerek yeniden sunmuş oldukları çalıntı olarak da adlandırabileceğimiz eksik ve yanlış öğretilerdir. Her çeviride anlam kayması olmuş ve anlatılar özlerinden gitgide uzaklaşmışlardır.
Hermetik atasözleri çevirilerin ve de alıntıların ne kadar hatalı olabileceğini şu deyişle hatırlatır;
"Bu öğretinin çevrilmesine izin vermeyin ki bu kutlu gizemler Yunanlıların eline ve onların tüm o gevşek ve yüzeyde güzel olan küçümseyen dillerine geçemesin. Yunan dili güçlü ve ağırbaşlı olanın gücünü alır ve onları enerjisiz bırakır."
Şu an elimizde bulunan tüm antik öğretilerin neredeyse tamamının antik Yunan yazılarından çevrildiğini düşünecek olursak bildiğimiz her şeyin hatalı olduğunu söylemek de yanlış olmaz.
Fakat biz Orpheik öğretideki yer altına inmiş ölü kişinin susuzluğuna geri dönelim.
Orta Asya ve Balkanlar'da eski Türklere ait çok fazla balbal bulunmaktadır ve onların hemen hepsinin ortak noktası ellerinde bir kadeh taşıyor olmalarıdır.
Bunun ant kadehi olduğunu biliyordum fakat anlamadığım neden bu kadehin mezar taşlarındaki heykellerin ellerinde bulunduğu idi. Sadece ant içmeyi simgeliyor olamazdı.
Aklıma "şehadet şerbeti içmek" terimi geldi ve onun da ölünün içtiği suya tekabül ettiğini düşündüm hemen. Biraz araştırma yaptıktan sonra hakikaten de ant kadehlerinin yer altındaki suyu içmek için ellerinde hazır bulunduğunu öğrendim.
Anka Enstitüsü Nuray Bilgili şu şekilde açıklamış ant kadehini;
"Savaşta ölen Alpler için dikilen bu heykeller onların hayat suyu içerek öteki yaşamlarında sonsuzluğa kavuştuklarını anlatır."
Ant kadehinin ritüellerde de kullanıldığını biliyoruz. Ant içerken eski Türkler ant kadehine kendi kanlarını akıttıktan sonra onu kımız, şarap ve sütle karıştırarak içerlerdi.
Hristiyanlıkta şarap içme ritüelinin anlamı İsa'nın sözlerinde yatar;
"Şarap benim kanımdır ve birçoğunuzun günahlarının affedilmesi için akıtılacaktır ve Tanrı ile yapılan yeni bir antlaşmadır."
Bu sözlerde de net olarak görüldüğü gibi şarap Tanrı ile yapılan bir ant içme törenidir.
Dionysos şenliklerinde insanların şarapla sarhoş olma ritüelinin altında yatan da budur.
Hristiyanlık öğretilerini orpheik (bacchik) öğretilerden almıştır. Fakat orpheik öğretilerin kahramanı ve de yaratıcısı olan yukarıda da bahsettiğimiz üzere Orpheus ne yahudidir ne de Yunandır. Ve kim bilir gerçek adı nedir?
Y
unan dilinin adları tamamen değiştirip dilin kökenini bozma konusunda çok hünerli olduğunu zaten biliyoruz. Ve de yunan alfabesinin aslında değiştirilmiş bir Fenike alfabesi olduğunu da biliyoruz.
Alfabesi dahi olmayan bir ırk nasıl olur da tüm antik öğretilerin üzerine çöreklenip Anadolu, Balkan ve Orta Asya'da yaşayan milletleri barbarlaştırabilmiştir. Akıl alır gibi değil.
Bir sonraki yazımda öldükten sonra ölünün karşısına çıkan ilk ışığa kanmamasıyla ilgili değişik öğretilerden bahsetmeye çalışacağım.
Şimdilik hoşça kalın!
0 yorum: