"Bizim Sonsuz Yaratıcımız bu gezegende çok sık görülür. Çünkü orada tüm evrende yaşayan ruhların en bahtsızları yaşar. Bu Araf Gezege...

Gurdjieff'e Göre Dünya Neden Bir Hapishane ve Biz de Bahtsız Ruhlar?

 



"Bizim Sonsuz Yaratıcımız bu gezegende çok sık görülür. Çünkü orada tüm evrende yaşayan ruhların en bahtsızları yaşar. Bu Araf Gezegeninde yaşayan ruhlar çok fazla acı çekerler ve fakat evrendeki diğer ruhlar acı nedir bilmez. İşte bu yüzden bizim sevgi dolu ve sınırsızca merhametli yaratıcımız bu ruhlara başka hiçbir yolla yardım edemediğinden varlığıyla kaçınılmaz korkunç durumlarından ve yaslarından bir nebze kurtarabilmek adına sıkça görülür bu gezegende."


Böyle der Gurdjieff'in Beelzebub'u torununa. Bahsettiği gezegen dünya ve acı çeken ruhlar da biz olmalıyız. Öyle ya kalbimizde her daim kapanmaz bir yarayla, yüzümüze kondurduğumuz bir garip gülümseme ile ve de okyanusları dolduran gözyaşlarımızla bizi çeken toprağa karşı dik durmaya çalışarak ve göğe uzanamayan başlarımızı birbirimize ve de dünya malına dikerek talihsiz ve bedbaht ömrümüzün içinde savruluyoruz hepimiz bir başına.


Bu bizim genetik hatamız, ilk günahımız, Titanların Dionysus'u yemesinden dolayı çektiğimiz cezamız.


İnsanlığın suçu büyükse bile bireyin ne günahı var diye soruyorum kendime. Ve cevap pek de düşünmeden beliriyor zihnimde "Bir bak kendine hele".


Ve bakıyorum kendime ve atalarımdan miras  kıskanç, kibirli, korkak, öfkeli, hırslı benliğimi dizginlemek şöyle dursun doyurmaya çalıştığımı görüyorum.


Oysaki o ne doymaz bir canavardır. Her şeyi alır, yutar, sindirir ve atar. Doymak bilmez çukurunu, o devasa gri siyah boşluğu doyuramayacağı aşikar olsa da hayattaki tek amacı bu haline gelir. Daha fazla ve daha fazla..


Her şeyin daha fazlası ve bir zaman sonra o kadar şey az gelir.


Gurdjieff bunu bizim ruhlarımızın "gerçek ruhlar" olmaktan çok uzak olmasıyla açıklıyor. Fakat nedir bu gerçek ruhlar ve yalancı ruhlar?


"Şu anda neredeyse evrendeki tüm gezegenlerde ruha sahip varlıklar bulunmakta. Fakat bu ruhlar ikinci bir yaratım düzenine tekabül etmektedirler. Gerçek ruhlara benzer olsalar da onların oluştukları şekilde oluşmadıklarından farklıdırlar."


"İkinci yaratıma ait bu ruhların evrende şu şekilde ortaya çıkmışlardır. Mutlak Güneş'te gerçek ruhların fazlasıyla birikmesinden dolayı şu beklenmeyen olay meydana geldi."


"Mutlak Güneşin atmosferi kendi üçlü kanunuyla çalışırken gerçek ruhların da kendilerine ait bir kanunları vardı. Kısa bir sürede Mutlak Güneş'in atmosferiyle gerçek ruhların arasında üçlü kanuna uygun bir etkileşim oluştu. Ve bu etkileşim neticesinde Mutlak Güneşin atmosferinde kendine özgü bir madde oluşmaya başladı. Bu madde Mutlak Güneş'in üzerindeki diğer maddelerden daha hafif atomik ağırlığa sahipti ve ilk atmosferin üzerinde yoğunlaşarak ikinci bir atmosfer meydana getirdi."


"Mutlak Güneş ışımaya devam ettiğinden yeni atmosferinde oluşan maddeler de ışımaya başladı. Ve bir çok gezegende zaten mikrokozmoslar mevcut olduğundan şu beklenmeyen fenomen kendini göstermeye başladı. Yerel fonksiyonlarını üç kaynaktan alan ya da daha doğru bir tabirle üç beyne sahip olan mikrokozmosların belirli gelişimlerinden sonra Mutlak Güneş'in gerçek ruhlarla ilk atmosferin etkileşimi neticesinde oluşan ikinci atmosferinden yayılan bu ışınımları alabilme yeteneği gelişti. Ve bu maddeler benzer biçimde birikmeye başladı."


"Ve böylece sevgili torunum, gerçek ruhlar Mutlak Güneşteki bazı maddelerin oluşumuyla meydana geldiğinden bu ruhlardan yeni oluşan ruhlara kalıtımları geçti. Ve böylece bu yeni oluşan ruhlar kendilerini gerçek ruhların kapladığı materyalle kaplamakla kalmayıp gerçek ruhların bazı özelliklerini de sergilemeye başladılar."


"Bu olaydan sonra evrenimizde buna benzer birçok form meydana geldi. Ve bunlara da "ruh" denildi. Fakat maalesef ne oluşumlar benzerdi ne de özleri ve ne de mükemmelleşmek için atmaları gereken adımlar benzerdi. Ve böylece evrenimizde iki farklı çeşit ruh var olmaya başladılar."


"Gerçek ruhlar kendilerini içten gelen bir çabayla mükemmelleştirmeye çalışırken benzer ruhlar kendilerini hazır yapılmış buldular. Fakat tüm bunlara rağmen ikincil ruhlar kalıtımdan dolayı gerçek ruhların başarılarına ulaşabilme olasılığına sahipler. Fakat bu başarıyı elde etmenin yolları çok daha farklı, çok daha zor ve karmaşık."


Ve işte böyle anlatır Gurdjieff durumumuzu. Çizdiği vahim tabloya göre  bizler sadece gerçeğe yakın bir taklitten ibaret olsak da içimizde Tanrısal bir kıvılcım bulunmakta ve bu kıvılcım bizi yakarak belki de küllerimizde yeniden doğmamıza sebep olabilecek derecede güçlü.


Ki zaten ilk başta doğmamış mıydık Tanrıyı yiyen Titanların küllerinden? Ve o Titanı yakmak da elzem.




Ve tam burada Gurdjieff ilk günahımızdan ya da oluşumumuzdaki Titan artıklarından şöyle bahsediyor;


"Var oldukları zaman, boyunca varlıkların ( sahte ruhlar) ruhlarının bedenlerine bazı yabancı kimyasallar eklenmiş ki bu maddelerin yoğunlukları Makül  olana göre mükemmelleşen ruhların yaşayabilmesine olanak vermemektedir."


"Bu, ikincil ruhların bedenlerine giren uyumsuz kimyasal maddeler bazen "gönülsüz günah" olarak adlandırılmakta ve bu günahın oluşumu tamamıyla dış etkenlere bağlı olmaktadır. Çevresel etkenler bu varlıkların bu kimyasalları bedenlerinde ve böylece evrenin kendisinde gönülsüz olarak biriktirmelerine neden olur. Fakat asla değişmeyecek olan evrensel yasaya göre mükemmelleşme sürecindeki varlıklar inin istenmeyen durumlar yaratan tüm Kutsal Nedene tabii olanlar acımasızca cezalandırılacaklardır."


Acımasızca cezalandırılmıyor muyuz? Bizler Kronos zamanında olduğu gibi Tanrılarla aynı sofrada oturup yemek yiyemiyoruz. 


Kendi yemeğimiz için tüm tanrısal kudretlere karşı savaş veriyoruz çünkü biz Tanrısallıkla olan bağımızı gönülsüz de olsak koparmışız bir kere. Kozmik bir hata sonucu doğmuş olmanın günahı omuzlarımızdan bizi yere bastırdıkça bastırıyor ve biz günümüzü kurtarmaya çalışırken binlerce milyar yılın saadetini kaçırıyoruz belki de.


Ve bizler evrenin atıkları, istenmeyen kara ve sahte ruhları kovulacaktık elbette ve indirilecektik tahtlarımızdan ve Tanrıların sofrasından kovulmamız da an meselesiydi zaten.


Babanın gözdesi ilk oğlu gibi değiliz biz sonradan olduk ve de babadan uzaklaştık.


Temizlenmeye çalışmamız bu yüzden. Ve bu yüzden kendimizi bu derece hırpalamamız.


Sırf doğmuş olmakla beraberimizde getirdiğimiz günahın vebali gene kimsenin değil bizim boynumuza.


Bunu biz taşıyacağız ve belki de sonsuza değin.


Ne zamandır yok başımızda öğretmen ve biz içten gelen o kısık mı kısık sesi dış gürültülerle boğduk.



"Ve böylece uyumsuz olarak oluşan bu ikincil ruhların mantıkları istenen seviyeye getirildiğinde artık onların gerçek ruhların bulunduğu gezegenlerde yaşamasına gerek kalmamıştır ve zaten kimyasal yasalara göre de onların bu gezegenlerde yaşayabilmeleri mümkün olmamaya başlamıştır. Aynı zamandaki bedenlerindeki bu kimyasallardan dolayı ne Mutlak Güneş'le uyum içinde olabilmişler ne de makul ruhların yaşadıkları yerlerde yaşayabilmişlerdir. Ve şimdi bu sahte ruhlar evsiz göçmenler haline gelmişlerdir."


Hani şu his var ya "hiçbir yere ait olamama hissi" işte o biz ikincil sahte ruhların hiçbir yere sığınamayıp her yerden kovulmalarının yüreklerimize yansıyan acı yansımasıymış. 


Mutlak Güneş'in hem suretinde olup hem de ondan bu kadar uzak olabilmek kadersizlik değil de nedir?


Ve ben böylece acı feryatlarla yakılan ağıtların gerçek anlamına git gide yaklaşıyor olabilirim.


Tanrının cezası insanoğlu tüm evrene zarar insanoğlu, ikincil sahte ruhlu insanoğlu..


Ve bakınız nereye sürülmüş bu insanoğlu;



"Ve bu evsiz ruhlar için hazırlandı Kutsal Araf Gezegeni."


Burası araf! Ve sanırım hiçbir kelime daha iyi anlatamazdı bize dünyanın nasıl bir yer olduğunu.


"Bu Araf Gezegeninde toplandı evrendeki tüm evsiz ruhlar. Ve onlar orada mevcudiyetleri için gerekli olan talihsiz dış kaynaklardan dolayı oluşan istenmeyen kimyasal elementlerden temizlenmeye çalışarak var oldular. Bu kimyasallardan dolayı bu ruhlar evrendeki Saf Kutsal Neden ile uyumlu hiçbir yere giremezler."


Ve işte böylece, istemsiz günahımız neticesinde tıkıldık bu güzel mavi göklü gezegene.


Ve onca gelip geçici amacımız dışında bilinçaltımızda tek bir amacımız var ki o da gerçek amacımızı bulabilmek. 

Uzak diyarlar bizim hayalimiz, uzaydaki tüm o gezegenlere ulaşmak fakat anlaşılan o ki bunun için önce kendimizden kurtulmalıyız.


Umarım bir gün...

 


0 yorum:

İLETİŞİM