Siz de oraya, buraya, şuraya sığamayanlardan mısınız tıpkı ben gibi? Yerim, yurdum yok. Fikrim yok, zikrim yok. Bu benim uçurumum oldu yıl...

Hz İsa Proto Türk olabilir mi?

 



Siz de oraya, buraya, şuraya sığamayanlardan mısınız tıpkı ben gibi?


Yerim, yurdum yok.


Fikrim yok, zikrim yok.


Bu benim uçurumum oldu yıllardır. Hep kıyısında, bucağında hayatın ve ne tam  inanabildim ne de tam inanamadım. 


Hep ortasında bir şeylerin ve bir türlü sığdıramadım kendimi herhangi bir kapa.


Şimdi şimdi her bir şey görünür olarak ters yüz olmuşken sordum kendi kendime "acaba hiçbir şeye tam olarak inanmamakla doğru bir şey yapmış olabilir miyim?"


Daha yenice insanların, inancın verdiği koruma kalkanı ile nasıl da inlerinde güvenli bir şekilde yaşadıklarını fark ettim.


Ve daha yenice kendimi etimle kemiğimle, üzerimde zırhım olmadan görünür kılmaya karar verdim.


Tıp şimdiye kadar anlattığı masalları kendi yalanlar olmuşken, bir yalanın üzerine bin yalan dizmişken, senin iyiliğini düşündüğünü söyleyen kurumlar ve devletler neredeyse senin en büyük düşmanın olmuşken ve inançlılar ve de inançsızlar aynı şekilde korumasız olarak cımcızlak yalanlardan örülü koca bir ağın içerisinde debelenirken ben kendimi yeniden sağlamaya aldım.


Ve şimdi gördüm ve bildim ki bırakın son on yılı yüzyıllardır bize yalanlar söylenegelmiş. 


Bir konuya  ister dinsel ister felsefi olsun ne kadar derin dalmak isterseniz isteyin bir yerde tıkandığınızı ve sadece yüzeyde kalacağınızı göreceksiniz.


Bu tıpkı aslında uçsuz bucaksız sandığınız dünyaların sonuna yaklaştığınızda karşınıza çıkan kocaman, ulaşılamaz, geçilemez bir duvara toslamak gibi bir his.


Mitolojik karakterlere dönüşmüş antik Yunan filozoflarının anlatageldikleri semavi dinleri önceler olduğundan ne kadar  bulabildiğim ne kadar kaynak varsa hepsini okuyup inceledim. Ne anlatmış bunlar dünya ile ilgili ne sırlar vermişler deyip daha da derinlere inmek istedim.


Fakat tam can alıcı noktaya ulaştığımı  sandığım anda kaynakların sonu geliyordu.


Bizden saklanan neydi tam olarak?


Biz neydik ve neye dönüştük ve ne zaman insanlığın bilgi kaynakları ele geçirilip değiştirildi ya da yok edildi?


Ne hikmetse ne Plato ne Pisagor'un kendilerinin kaleme aldıkları ve yaşadıkları yıllarda kağıda dökülmüş tek bir yazısı vardır.


Plato ile ilgili en eski yazı MS 895 yılında kaligraj John tarafından Kapadokya'da yazılmıştır.

kaynak:https://www.worldhistory.org/image/10818/dialouges-of-plato/




Pisagor'la ilgili bilgiler daha da vahim. Suriyeli neo platonist Iamblichus tarafından yazılmış olan biyografi ile kendisi ile ilgili bilgilere ulaşırız. Iamblichus'un Pisagor'u anlattığı yazısının tarihi net olmamakla beraber 1800'lü yıllarda çevrilmiştir.


Fakat gariptir ki Iamblichus'un kim olduğu da şaibelidir. Onunla ilgili bilgiyi bize MS 4. yüzyılda yaşamış olan Eunapius (kendisi Konstantin'in sağ kolu Eusebius da olabilir pekala!) verir ve hatta neoplatonistlerin biyografilerini onun "Lives of Philosophers and Sophists, and Universal History" isimli kitabından öğrendik! Ve bu yapıt dönemin neoplatonistleri  ilgili tek kaynaktır. Bu yazının elimize hangi yıldan ulaştığı net değil fakat çevirisi 1800'lü yıllarda yapılmış.




Anatoly Fomenko'nun tarihin bu garip sırlarıyla ilgili bir teorisi var. Kendisi Rus bir matematikçi ve Moskova Devlet Üniversite'sinde profesördür. İyi bir topolojisttir ve Rus Biimler Akademisi'nin saygın bir üyesidir.


Onun teorilerini şöyle özetleyebiliriz;


-Tarih büyük oranda Joseph Justus Scaliger tarafından, 1583 yılında yeniden yazılmıştır.

-11. yüzyıldan öncesine ait elimizde hiçbir tarihi doküman bulunmamaktadır. 

-Antik Roma'nın, Yunanistan ve Mısır'ın tarihleri Rönesans esnasında hümanistler ve din adamları tarafından yazılmıştır.

Ve çoğu kendi yarattıkları dokümanları temel olarak almıştır.

-Eski Ahit 14. ve 15. yüzyıllarda Avrupa ve Bizans'ta geçen olaylardır. 

-Dinlerin sıralaması şu şekildedir;


1-Hristinalıktan önceki dönem (11. yüzyıldan ve İsa'nın doğumundan önceki dönem)

2-Bakik Hristiyanlık (11 ve13. yüzyıl İsa'nın doğumu öncesi ve sonrası)

3-Hristiyanlık (13. ve 14. yüzyıllar)

4-Ortodox Hristiyanlık, Katolik Hristiyanlık, Musevilik ve İslam.


-Antik Roma ve yunan heykelleri Rönesans döneminde yapılmış sahte heykellerdir.


-Türkler ve Ruslar Büyük Tatar İmparatorluğunun bir parçası olmuşlardır ve tüm amaçları onların tarihteki izlerini silerek antik Yunan, Bizans ve Romalıların sahte başarılarıyla tarihi yeniden yazmaktır.


-Aynı tarihi olay farklı zaman ve farklı mekanda farklı karakterler kullanılarak tekrar tekrar anlatılmıştır ve tek bir lineer tarih aynı olayların dört katman ile çoğaltılması neticesinde önümüze sürülmüştür. 


-Hiperborlular olarak bahsedilen ırk Türk-Slav ırkıdır.


Fomenko'nun iddiaları bunlarla sınırlı değil fakat biz şimdilik konumuzla bağlantılı olanları ele aldık.




Tekrar Platon'a dönecek olursa Bizans'ın İstanbul'unda karşımıza neo platonist Pleton olarak çıkacaktır ki kendisi 15. yüzyılda Platon'u Avrupa'ya tanıtan kişidir. 


Fakat biz Pisagor'un üzerinde biraz daha durmak istiyoruz. 


Aristo Pisagor'un Krotonlular tarafından Hiperborlu Apollo olarak anıldığını söyler. Onlara göre Pisagor ya Apollo Tanrısı'nın ta kendisidir ya da oğludur.


Burada Haluk Tarcan'ın kitabı olan "tarihin Başladığın Ön-Türk Uygarlığı"ndan alıntı yapmak yararlı olacaktır.


"Anadolu'da yaptığı arkeolojik kazılarla ün yapmış çok değerli araştırmacı Kurt Bittel, Türkçe bilmemenin verdiği büyük yanlışlardan birini yapmış ve Ön-Türkçe yazıyı Grekçe okumaya çalışmış ve yakıştırma çerçevesinde kalmıştır.


Side-Antalya'da bulunan Apollon tapınağında Ön-Türkçe,


OGüs ATIK ATAR OĞ diye başlayan yazıtın  bu ilk cümlesini antik Grek yazısının bir türü sanarak onu yakıştırma yoluyla ve harf ilaveleriyle APOLLON diye okumuştur.


Yanılgıları ise sırayla şöyledir;

1-Sağdan sola yazılan ön Türkçe cümleyi soldan sağa dönüştürmüştür.

2-ÖG ve ÜS damgalarını tek bir harf halinde (P)

3-AT damgasını (0)

4-IK damgasını iki kere (LL)

5-AT damgasını bu kere (OMEGA)

6-Ters AT damgasını (N)

7-ÜR(R) damgasını (İ)

8-ÖĞ damgasını (US) diye okumuş, ortaya çıkan Pollonius'Un başına -her ne hakla bilemiyoruz- (A) harfini katarak onu (A) POLLONİUS haline sokmuştur.


Sonuçta Antalya ve yöresindeki ön Türk kültürü Antik Grek Kültürü diye dünya literatürüne geçmiş, bizim tarihçilerimiz de buna bilim diye inanmış ve üniversitelerde okutmuşlar ve günümüzde de bunun şiddetli savunucuları olmuşlardır.


Apollon şekline sokularak okunmuş olan ÖĞÜS ATIK ATAR ÖĞa anlamı,"Öğüs adıyla adlanan, ifade edilen kişi demektir.


Öğüs ise Tanrı elçisi demektir.


Hakikatte bize Apollo/Apollonius olarak sunulan kişi açıkça Tanrı elçisi olarak adlanan kişinin ta kendisidir."


Peki tarihi Apollonius kimdir? 



Wikipedia'ya göre birden çok Apollonius var. Fakat biz özellikle Tuvanalı Apollonius ve Pergeli Apollonius üzerinde duracağız.


Tuvanalı Apollonius ile elimizdeki kaynak Philastratus tarafından kaleme alınan"The Life of Apollonius" kitabıdır. Yazarla ilgili bilgiyi de bize 10. yüzyıl Bizans ansiklopedisi olan Suda verir. Fakat Philastratus karakteri  neredeyse hayali gibidir ve gerçekte kim olduğu ile ilgili hiçbir fikirleri yok.


Bu kitapta Apollonius bir nevi peygamber olarak anlatılmaktadır ki aynı zamanda da şifacıdır. Birçok kişiyi iyileştirdiği, birçok karışıklığı önlediği ve bir çok yere gidip oraları düzene soktuğu anlatılır. Çok saygı duyulan bir adam olduğu ve isminin hiç gitmediği yerlerde bile çok iyi tanındığı da yazar kitapta. Tüm krallar onunla tanışmak için can atmaktadır ve onu altınlara ve gümüşlere boğmak isterler.


Pisagor'un bir öğrencisidir Apolloniıs ve tıpkı Pisagor gibi vejeteryandır ve sadece keten giysiler giyer.


Aynı zamanda matematik ve geometri zekası da yüksektir. Ve tıpkı Pisagor gibi geometri üzerine dersler vermiştir. Astronomi biliminde de oldukça iyi olduğu bilinmektedir.


5 yıl boyunca sessizlik yemini etmiştir ve bu yeminin üç yılının bir kısmını Aspendos Perge'de geçirmiştir. Gene kitaba göre oradaki halka yiyecek vermeyen zorbaları dize getirmiş ve halkın açlıktan ölmesini engellemiştir.


Şimdi gelelim Perge'li Apollonius'a. Tahmini doğum ve ölüm yılından başka kendisi ile ilgili pek bir bilgi yok aslında. Elips, parabol ve hiperbol kavramlarını geometriye soktuğu söylenmektedir. En önemli başarısı ise konikler üzerinedir.


Aydaki kraterlerinden birini de de onun ismiyle "Apollo" olarak adlandırmışlar.


Tuvanalı Apollonius ile Perge'li Apollonius'un aynı kişi olduklarına şüphe yoktur.


Peki bu kadar çok kişiliğe bölünmüş gibi duran Tanrı elçisi olarak anılan kişi (Apollonius) nasıl oldu da ir peygamber olarak İncil'de yerini almadı?


Hristiyanlığın tarihi Bizans imparatoru Konstantin'in İznik Konsilini toplayarak farklı inançları ve kuralları tek bir kitap haline getirme arzusu ile başlamıştır. Konstantin İsa'nın doğumundan 3 asır sonra isa'nın dinini resmileştirmiş olacaktır.


Filistin'li Eusebius ile birlikte hristiyanlığı kurumsal bir devlet dini haline getirmek için tüm farklı gelenekleri tek bir potada topladılar.


Ve sonra tahmin edileceği üzere çok kanlı bir dönem başladı. Anadolu'da egemen olan paganizm ve hermetizm adına ne varsa yağmalandı ve yıkıldı. Tüm kitaplar yakıldı. Apollonius'un anısı o zamanlar insanların zihninde hala daha çok canlıydı. Eusebius yazdığı iki kitapla Apollonius'un anısının üzerine toprak atmayı başardı. Bu kitaplarda İsa'nın sadece Musa'dan değil aynı zamanda Apollonius'tan da daha üstün olduğu ana fikri vardı. İnanılmaz entrikacı olan Eusebius ile birlikte Konstantin yeni dinin temellerini böylece tarihe ve de insanların zihinlerine atmayı başardılar.


Bu olaydan sonra Konstantin'in annesi bir yolculuğa çıkar ve İsa'nın gerildiği çarmıhın olduğu yeri bularak onu Konstantinapolis'e getirir ki böylece aslında hayali bir karakter bir nevi Apollonius'un yansıması olan İsa yavaş yavaş ete kemiğe bürünmeye başlar. Anlayacağınız şu anda Ayasofya'da gizli bir bölmede saklandığı söylenen İsa'nın çarmıhının hikayesi de budur.


Apollinus Efes'te ölmüştür. Efes'te aynı zamanda Meryem Ana Evi ve Aziz Yuhanna Bazilikası bulunmakta. Meryem Ana neden Efes'te ve Yuhanna incilini nasıl oluyor da Efesliler için yazıyor. Tüm bunlar çok kafa karıştırıcı gelse de aslında tek bir hayatın yansıması olarak düşünüldüğünde ancak anlamlı kılınacaktır


Aslında burada şu soruyu sormamız gerekir?


Neden Apollonius gibi gerçek bir Tanrı elçisi varken İsa tanrının oğlu olarak önümüze sürülmüştür?


Ben bunu gizlemek istedikleri, saklamak istedikleri bir şeyleri olduğuna yoruyorum.


Anadolu'nun hemen her yerinde Proto Türklerin ayak izleri varken hiçbir kaynakta Anadolu'da yaşayan Türklerin adı geçmez.


Alman-Cermen ırkı Gotlar vardır yazdıkları yalanlı dolanlı tarihe göre. Nitekim Anatoly Fomenko gotları Türk-Slav ırkı olarak tanımlayan belki de tek kişidir.


Tanrı elçisi olarak adlanan kişinin  (Apollonius) bir ön Türk olduğuna ve yansımalarının Pisagor ve İsa gibi iki çok önemli karakterde yaşam bulduğua da inanıyorum.


Aksi takdirde bu kadar çok kişiliğe bölerek saklamak istedikleri bu Tanrı elçisinin gerçek kimliğinin ortaya çıkması belki de tarihi tümüyle değiştirecektir.


Çakma karakterlerle bizi bizden saklayan devasa bir dolandırıcılığın içinde kim olduğumuzu bilmeden ve de bizi "barbar" olarak nitelendiren ve tanımlayan bir egemenliğin sözlerine inanarak kendimize olan inancımızı bu kadar kaybetmişken ve de kendimize ait olmayan dinleri ve de dinleri bu kadar sahiplenmişken tüm bunları aktarmaya çalışmanın belki de bir faydası olmayacaktır.


Fakat uyanmalıyız.


Tüm inanç sistemi ve hatta tek bir bilim tek bir amaca hizmet etmektedir ve bu amaç insanlığın saadeti kesinlikle değildir ne de insanlığa hizmettir.


Öncelikle silkelenmeli ve daha nelerin bize yanlış aktarıldığına ve aktarılacağına karşı kulağımızı gözümüzü iyi açmalıyız.


Umarım bu yazı birkaç çift gözü açar.


0 yorum:

İLETİŞİM