Sabah telefonun sesiyle uyandım. Uzun zamandır ilk defa sabah telefon çalıyordu;  heyecanlandım ve de korktum. Derhal elimi komedindeki te...

Yalandan Mavi


 

Sabah telefonun sesiyle uyandım. Uzun zamandır ilk defa sabah telefon çalıyordu; 

heyecanlandım ve de korktum. Derhal elimi komedindeki telefona uzatıp "Efendim" dedim. 

Fakat karşıdan hiçbir ses duyamadım. Sabırsızca telefonu kapatmıştı demek ki karşıdaki. Gözlüğümü taktım ve arayan numaraya baktım. "Garip şey" diye geçirdim içimden; ne arayan ne de aranan hiçbir telefon numarası gözükmüyordu listede. Hafızamı zorladım en son kiminle konuştuğumu hatırlayabilmek adına. Fakat öylesine boştu ki zihnim! 

Ayağa kalktım. Günün ilerleyen saatlerinde düşünebilirdim bu konuyu. Kalın perdeleri açtım. Güneş ışınları neredeyse hoyratça doldu odaya; gözlerimi kırpıştırdım. Gene harikulade bir hava vardı dışarıda ve neredeyse çok uzun zamandır böyle gibiydi. Fakat ben nereden bilebilirim ki kaç zamandır böyle olduğunu? Anılarım birbirine dolanmış ve ben onların arasında  neredeyse kaybolmak üzereyim. Boy aynasında şöyle bir göz gezdirdim kendime. Bembeyaz saçlarım belimden aşağıya sarkıyordu. Gözlerimin kenarındaki kırışıklıklar iyice belirmişti. Kupkuru ellerimle saçlarımı hızlıca topladım. Kaç yaşındaydım tam olarak? En son hatırladığım 75. doğum günümdü. Fakat o da çok doğum günü sayılmazdı ya. Yan komşum, onun köpeği, benim iki kedim  dışında kimse yoktu o  muhteşem partide. Kaç yıl geçti üzerinden kim bilir? 75'den sonrasını saymadım ya da sayamadım.

Merdivenlerden yavaşça indim aşağıya beyaz uzun geceliğimin eteklerine basmamaya çalışarak. Ahşap merdivenler gıcırdıyordu artık; tıpkı benim kemiklerim gibi. Mutlu yaşamış mıydım peki? Elimi savurarak kafamdaki soruları savuşturmaya çalıştım. Ne fark ederdi ki? Bütün yollar aynı sona ulaşmıyor muydu sanki? Mutfağa geçtim. Şu yaşıma kadar vazgeçemediğim tek şey kahveydi galiba. Hemen su kaynatıp hazırladım. Üzerime beyaz dantelden hafif bir şal alarak verandadaki sallanan koltuğuma geçtim. Mis gibi deniz kokusunu çektim içime. Turkuaz maviydi bugün rengi, dalgasız ve de sakindi. Önümde kocaman sapsarı bir kumsal uzanıyordu. Böylesi güzel bir yerde yaşadığım için şanslıydım evet. Eninden sonunda tüm evrenler bozulmayacak mıydı?

Fakat benim evrenim ne zamandır sabit gibiydi. Her sabah kahvemi bu harikulade manzaralı verandada denizin tatlı kokusu ve sesiyle içiyorum. Hava her daim güneşli ve güzel ve ne zamandır tek bir bulut belirmiyor mavi gökyüzünde. 

Kahvem yarılanmıştı. Az sonra müşterilerimden birini ağırlayacaktım. Geçimimi tarot falı bakarak geçiriyorum ben; kazancım da hiç fena sayılmaz. Fakat zaten baktığınızda pek de paraya ihtiyacım yok gibi. Belki de en büyük masrafım sigara. Sanırım 75. doğum günümden beri içiyorum bu meleti. Ondan önce içmeyip de neden bu kadar az vaktim kalmışken  içtiğimi de bir Tanrı bilir.

Kahvemi bitirip hazırlanmak için yukarıdaki yatak odama geçtim. Üzerime mavi, uzun yarım karpuz kollu kıyafetimi geçirip; parmağıma yüzüklerimi taktım. Titreyen ellerimle aynada gözlerime sürme çekmeye çalıştım; uzun yılların tecrübesiyle titrek ellerime rağmen düzgün bir şekilde sürebildim. Gözlerim bugün koyu yeşildi ve galiba her zaman böyleydi rengi. Kim bilir?

Daha hazırlanmamı bitirmeden çaldı kapı. Bacaklarımdan beklenmeyecek bir hızla indim aşağıya. kapıyı açarkenki takındığım yarım yamalak gülümseme karşımda hiç tanımadığım birini görünce dondu kaldı.

Ne yapacağımı bilemedim. Kapının önünde dikelen adam ise gayet rahattı ve sakin bir ses tonuyla seslendi; "Ebru Hanım. Sabah aradım lakin açmadınız telefonu. Bugün Aslı gelmeyecek; onun yerine ben geldim."

"Fakat bunu bana Aslı'nın söylemesi icap etmez miydi? Nereden bileyim gerçekten de sizi Aslı'nın gönderdiğini."

"İçeriye buyur ederseniz detaylı anlatmaya çalışırım."

Durakladım. Birkaç saniye ne yapacağımı bilemeden bekledim kapının önünde. Fakat sonra 

yüreğime dolan korkuya aldırış etmeden aldım içeriye. Hemen pencerenin önündeki okyanus manzaralı tekli koltuklardan birine geçti. Garip sırıtışı beni rahatsız ediyordu. 

Ben de karşısına geçtim ve bir an evvel anlatmasını rica ettim. 

"Bugün Aslı'dan başka müşterilerim de gelecekti. O yüzden acele edebilir misiniz? Aslı'nın 

nesi var? Ve de bilmiyor musunuz tarot kişisel bir şeydir; Aslı adına size bir deste açamam."

"Biliyorum elbette. Ben tarot için gelmedim. Aslı'nın buralardan gittiğini size bildirmek için geldim. Artık görüşemeyeceksiniz."

Çok şaşırmıştım. Fakat belki de üzüntü galip gelmişti şaşkınlığıma. Biraz da kekeleyerek sordum, "Ne demek istediniz? Taşındı mı? Yoksa öldü mü?"

"Ölüm var mı gerçekten?"

"O da ne demek? Olmaz olur mu? Hayatımdan kaç kişi eksildi artık sayısını bile hatırlayamıyorum."

"Neden hatırlamıyorsunuz?"

"Ben bilmem ki. Geçmişim çok gerilerdeki sisli bir dünyanın kalıntıları gibi. Sanki antik bir şehre adım atmış gibiyim; dökülmüş, yıkılmış, toprak altında kalmış evlerin hayaletleri yüreğimin üzerine oturmuş; kendilerini hatırlatmaya çalışıyorlar. Ben ise çok çok uzaklardan bu yıkık dökük evleri seyredip tek bir şey bile olsa hatırlayabilmek için dua ediyorum. Fakat önemli değil bunlar. Şu anki hayatım var. Sevenlerim var; okyanusun kıyısında harikulade manzarali bir evim var. Ve sabahtan akşama kadar tarot bakıyorum. Daha güzel bir hayatı hayal bile edemem. Benim yaşımdaki bir insanın başka bir beklentisi kalmıyor hayattan." Sustum; aklıma soruma cevap vermediği gelince tekrar yineledim sorumu.

"Konu ben değilim fakat. Aslı'dan bahsedin bana."

"Aslı gitti. Hatırladı. Gözünde tek bir damla yaş kalmayıncaya kadar ağladı ve gitti."

bu konuşma benim de gözlerimi yaşartmaya başlamıştı garip şekilde. Yüreğime nereden geldiğini bilmediğim garip hisler doluyordu ki belki de bu hisleri en çok da kendimden saklıyordum. 

Her şey 75. doğum günümde başlamamış mıydı? Titreyen ellerimi tuttu. "Hatırla", dedi. Sanki kolay bir şeymiş gibi. Üstünü örttüm ben her şeyin. Kim bilir belki de yüzlerce yılın tozuyla kaplandılar. "Buradayım şimdi ya işte! Geri kalan şeylerin ne önemi var" dedim fakat kendimi dahi kandıramadım ve devam ettim;

"Doğum günümde bir şey oldu bana. Sonrasında buradaydım. Öncesi yok. Yan komşumun çığlığı yankılanıyor kulağımda. Fakat işte o kadar. Bu evi ne zaman aldım, en zaman taşındım bilmiyorum. Kaç yaşındayım bilmiyorum. Tek hatırladığım tarot kartları. Her bir kartı çok iyi biliyorum ve insanlara geleceklerini söyleyebiliyorum. Fakat burada tüm deste tek bir karttan ibaret. Gelecekte tek bir şey var ve herkesin geleceği aynı. Kaderimiz ortak. Aslı ile de ortaktı. Her birimizin kartı "ölüm" dü. O kadar yıldır bu kartı görüyordum ki bi zaman sonra umursamayı bile bırakmıştım. Buradaki tek düze ve sakin hayatımın "tek düze tarot kartı olarak görüyordum onu."

Bir sigara yaktığını görünce ben de mutfağa geçip kahve yapıp geldim. Bir sigara yaktım.

"Her zaman böyle değildi öyle değil mi" diye sordu neredeyse fısıltıyla.

"Hayır" dedim. "Daha önce böyle değildi. Bunu hissediyorum. Bir şeyler değişti o çığlıktan sonra."

"Hiç o dünyada ölmüş olabileceğin geldi mi aklına?"

"Ben ölü olduğumu uzun zamandır düşünüyorum. Fakat kanıtım yok. Hem öylesine güzel bir mavinin içince sarmalanmış olarak nefes alıyor olmaktan mutluyum. Bunun ölüm olduğunu o yüzden düşünemiyorum."

"Bu senin hayalin miydi peki?

"Ah burası benim yüz yıllardır hayal ettiğim ev ve hayat. Bu kadar işte. Sadece kedilerimi merak ediyorum. Onlar nereye kayboldu?"

"Dinle beni! Sadece kulaklarını açma fakat! Yüreğini de aç. Burası o dünya değil. Burası arada derece bir yer. Binlerce yıl burada kalabilirsin fakat bu sana hiçbir şey sağlamaz. Korku önündeki en büyük engel. Aslı zorla da olsa burayı bırakmayı seçti. Ve sen de gitmelisin artık."

Daha fazla dayanamadım. Yaşımdan başımdan utanmadan hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Öylesine ağlıyordum ki tüm dünyam çatırdayabilirdi. Ben ağlarken beni yalnız bırakıp gitti. Yapayalnızdım. Ve artık burada bile kalamayacaktım. Kovulmuş muydum yoksa yüreğim buranın da bir hayal dünyası olduğunu mu fark etti?

Hayal dünyası ya! Hayalden koca bir okyanusum var benim; hayalden masmavi bir göğüm. verandasında sallanan koltuk olan hayalden koca bir evim var benim.

Ve hepsi hayalse hiç mi bir şeyim olmadı benim?

Ben ağlarken akşam oldu. Bir yıldız daha kaydı ve ben kendimi maviye attım sırf görmek için 

ötede ne olduğunu.



0 yorum:

İLETİŞİM