Yıllar önce bırakıp gittiğim ev; yılların tozunu, küsmüşlüğünü, terkedilmişliğini artık taşıyamayacakmışcasına derbeder, umutsuz ve ruhsuz g...

Bölüm 1: Babaannem


Yıllar önce bırakıp gittiğim ev; yılların tozunu, küsmüşlüğünü, terkedilmişliğini artık taşıyamayacakmışcasına derbeder, umutsuz ve ruhsuz göründü gözüme. Zemin katta taşlarla örülmüş pencerenin, maviye boyanmış kenarları ve içine çizilmiş sarı çiçekleri dışında gözüme güzel ve narin gelen pek bir şey yoktu, o çiçekleri kimin çizdiğine dair bir fikrim var elbet; içerdeki karanlığı dışarı çıkarmaya çalışmış olanların çizimleri onlar. Geri kalan her şey bıraktığım gibiydi, o uzun yıllar boyunca tek bir elin dahi değmediği o kadar aşikardı ki; bir zamanlar bembeyaz olan sararmış, hayalet görünümlü örtüler, cesetlerin üzerini sımsıkı örtermişcesine, altlarındaki sırrı asla ele vermeyecekmiş gibi yapışmış gibiydiler koltukların üzerine. Gecenin geç bir saati olduğu için elimdeki minik bir fenerin yardımıyla ilerleyip, koyu kırmızı renkli, püsküllü abajurun düğmesine bastım. Derin bir nefes alış sesi duyar gibi oldum. Hangi cesetleri canlandırmış olabileceğim fikrini kafamdan uzak tutmaya çalışarak, evin içindeki tüm abajurları teker teker açtım. Bir tane bile tavan lambası yoktu evde. Loş, pis bir turuncu ışıkla aydınlanan eşyalar gözüme daha da garip görünüyordu. Gözlerim ve kulaklarımın bana oyunlar oynadığı çok belliydi fakat gene de, benim eve girmemle, eşyaların canlandığı fikrini aklımdan atamıyordum. Tek bir dokunuşumla, çoktan toprak altında olması gereken tüm o anılar yüzeye çıkmış, eşyaların üzerinden beni korkunç bataklıklarına çağırıyor gibiydiler.

Tekrardan buraya yerleşme kararımı çok değil, bir hafta öncesinde alsam da, bu lanetin beni çok uzun süredir takip ettiğini biliyorum, belki de burayı bırakıp gittiğim 30 yıldan beri, başıma gelen her şey, bir nevi, beni buraya geri getirmek için planlanmış olaylar silsilesi gibiydi. Arkamda bıraktıklarımın beni geri çağıracağından şüpheliyim. Ölü bir koca ve ölümden önce bitmiş bir evlilik ile ondan geriye kalan; babalarının ölümünden annelerini suçlayan iki tane çocuk. Artık yetişkin sayılırlar, kendi hayatları, mutlulukları, sevinçleri, üzüntüleri, sevdikleri, sevmedikleri var, beni hayatlarından uzak tutmakla ne kadar yalnız kalacağımı biliyorlar elbet ve buna rağmen beni suçlamaktan, beni hayatlarından geri itelemekten geri durmuyorlar. Ne yazık ki gerçeği bilmiyorlar ve asla bilemeyecekler de.

Koltuk örtülerini tek tek kaldırdım. Neredeyse hiç kullanılmamış gibi duran koltuk takımı en az 50 yıllık olmalıydı, eşyaların hepsi babaannemindi. Kendini beğenmiş bir o kadar da aşırı titiz bir kadının ev eşyaları tam da böyle olmalıydı. Yaralar açılır, yaralar kabuk bağlar ve eşyalar seyreder, tanıklık eder. Babam babaannemin tek çocuğuydu, benim de kardeşim yoktu. Babaannemim evi büyük ve bahçeli bir evdi, ailem belki o yüzden belki de babaannem yalnız kalmasın diye buradan hiç ayrılmadılar. Çok yalnız bir çocuktum, buna babaannemle ilgili söylentiler dışında, benim kendi iletişimsizliğim de neden oluyordu. Annem ve babamla dahi pek bir iletişim kurabildiğim söylenemezdi, oldukça içine kapanık bir çocuktum. Tek arkadaşım Tom Sawyer olmalıydı, belki de onun yüzünden belki de Huckleberry Finn'den dolayı, mahalledeki mezarlıkta tek başıma dolanmak neredeyse en büyük merakım ve eğlencem olmuştu. Bu ve bunun gibi türlü garipliklerim de arkadaşlara sahip olmama nedenlerinden olabilir pekala.

Eve göz gezdirirlen duvardaki fotograflardan biri gözüme çarptı. Ben, eşim ve biri kız, biri erkek çocuklarımız; sırasıyla dört, yedi yaşlarında, yanlarında annem, babam ve en arkada mimiksiz bir yüz ifadesiyle babaannem. O fotograftaki dört kişi yaşamıyor artık, benden nefret eden çocuklarım ve ben kaldık bu dünyada.

Ben ve ailem o zamanlar buraya sık sık ziyarete gelirdik. Babam da annem de yaşlanmış fakat, her şeyden habersiz olmanın gönül rahatlığı ile gayet sevecen, tatlı dilli ve de mutlu karşılarlardı bizi. Babaannem çok yaşlanmış olduğundan ya da kimbilir daha nice sebebten ötürü odasından çok seyrek çıkar olmuştu. Ben babaannemin büyük sırrıyla yaşamasını bir şekilde öğrenmiştim ve hayatımı etkilemesine izin vermezdim. O zamanlar öyleydim, fakat sırlar çok tehlikelidir ve de saklandıkları yeri tekmelemeyi hiçbir zaman bırakmazlar.

Babaannemdeki garipliği daha 3-4 yaşlarındayken sezmeye başlamıştım, belki de onun gibi olduğumdan ya da aşırı hassas bir çocuk olduğumdan kimbilir. Geceleri odasından gelen sesleri dinlemek için kaç geceler boyu uykusuz kaldığımı iyi bilirim. İlk başlarda bunun bir oyun olduğunu sanırdım ya da babaannemim bir kalp krizi ile yitirdiği kocasını çok özlediği için kendi kendine konuştuğunu. Fakat hayır, çok daha tehlikeli ve garip bir işin içindeydi ve belki de kimbilir bunu sadece güç adına yapıyordu.

Babaannem oldukça tanınan, bilinen ve saygı duyulan bir ebeymiş. Onun doğumunda tek bir ölüm dahi olmazmış, fakat bu bile garipliğin tezahüründen öte bir şey değil gözümde. Babaannem bana her şeyi anlattığında sekiz yaşındaydım. Öleceğini bildiği, sağlıksız bebeklerin içine, özel bir büyü ile kötü ruhların girmesini sağlıyormuş. İlk duyduğumda afalladım ve çok korktum elbette fakat ne yapabilirdim ki, sekiz yaşındaki bir çocuk ne yapabilirdi ki? Korktum ve sırrını sakladım, korktum ve yardım ettim. Anlaştığı kötü ruhlarla yaptığı antlaşmaya göre; bu bebekler büyüdüklerinde babaanneme itaat edeceklerdi ve babaannemim işi bittiğinde, ruhlar bedenleri istedikleri gibi kullanacaklardı. Babaannem bu kötürüm ruhlu insanlarla bir ordu kurdu ben 12 yaşlarındayken. Her yerde, eli ayağı vardı, gücüne güç kattı, parasına para, ta ki istila ettiği bedenler kendilerini geri alana kadar bu böyle devam etti. Kara, kötücül güçlerin karşısına, uyudukları sanılan kadimler, tam da babaannemim gücü zirvedeyken çıktılar ve tek tek avladılar. Bedenler kara ruhlardan kurtarıldı ve serbest bırakıldılar. Annem ve babam eceliyle öldü fakat eşim değil. Onun babaannemim doğurtmuş olduğu bebeklerden biri olduğunu ve gizli bir acendası olduğunu evlendikten 10 yıl sonra fark ettim. Bu büyük bir yanılgıydı ve o zamana kadar görememiş olmamdan dolayı kendimden nefret ettim uzunca bir süre, gitgide de uzaklaştım ondan. Çocuklar bende bir sorun olduğunu zannettiler sürekli, gerçeği anlatamadım, dünyayı dümdüz görmelerini tercih ettim, benim gördüklerim şeyler normal bir insanı intihara sürükleyebilecek derecede tehlikeli şeyler aslında fakat dediğim gibi ben de garip bir insanım.

Eşimin durumunu anlar anlamaz kadimlerle iletişime geçtim. Bunu normal yollarla değil, bir tür inisiasyonla gerçekleştirdim ve bana yardım edeceklerini söylediklerinde artık her şeyin yoluna gireceğinden emindim. Mutluluğum uzun sürmedi, çünkü eşimdeki kara ruh en gaddarlarındanmış ve bedeni bırakmak istemedi. Eşimi intihara sürükledi. Bir gece uykusundan uyanıp, hiçbir şey yokmuş gibi pencereyi açtı. Ben sigara içeceğini sanırken, kaşla göz arasında kendini 7 katlı apartman dairesinden aşağıya attı. Çocuklarımın benden nefret etmesinden daha doğal bir şey olamazdı sanırım. Mutsuz bir evlilik, büyük ihtimalle kadın yüzünden hem de; kadının dırdırı ve onu mutlu edememenin verdiği bıkkınlıkla intihar eden adam. Dünyanın en iyi babasının ölümüne sebep olan kötü bir anneyim onların gözünde.

Babaannem de neredeyse eşimle aynı zamanda yatağında ölü bulundu. Kadimler bu konuda bana bilgi vermediler, hiçbir zaman bilemeyeceğim eceliyle mi öldü yoksa onun içinde de kötü bir ruh var mıydı yoksa tüm kötülüklerin anası ta kendisi miydi? Annem ve babam yaşlılıktan, geride bir şey bırakmadıklarından ve mutlu ve güzel bir hayat yaşadıklarından emin, gözleri kapalı, ecelleriyle öldüler. Tabi ecel nedir onu da tartışmak gerekir. Tüm ölümler ecelle değil midir?

Kadimler uzun süre bana tam olarak güvenemediler ve ben bağımsız bir büyücü gibi sadece iyilik için uzun yıllar mücadele ettim kötülüklerle. Bana güvenmeleri çok uzun zaman aldı, içlerine almaları da. Kadimlerden olmamın birinci yıl dönümünde bana artık büyüdüğüm eve geri dönebileceğimi ve neredeyse arınmış olduğunu, bunun için evin içine dışına çeşitli işaretler koyduklarını söylediler ve işte buradayım, bana verdikleri güvenceye rağmen kilitli bir kaç çekmecede ve dolapta bir kaç sır kalmış olabileceğinden şüpheliyim. Eşyalar benimle konuşmaya çalışıyor ve ben burada onları uzun süre dinleyecek gibiyim.

Esindaş

0 yorum:

İLETİŞİM