Öylece oturuyor karşımda; evin içinden çıt çıkmıyor. Tatlı bi esintinin perdeleri hafif hafif sallamasından başka tek bir hareket yok evde.
Kaç saat oldu bilmem yüzüme dahi bakmadı. O sustukça ben de sustum. Arada bir ya çay ya da kahve yapıp birkaç kurabiye ile koyuyorum önüne. yiyor ses çıkarmadan.Anlatmayacak mı hiç derdini bana? İki gün oldu eve geleli, hiç sormadım, hep bekledim. Fakat şimdi sorularla yanan zihnimi sakinleştiremiyorum. "Ne oldu sana kardeşim? Ne oldu da şen şakrak halinden dönüştün bu garip haline?"
Tutuyorum dilimi. Ben de ona eşlik etmek adına aldım elime ipi ve tığı. Karşılıklı örüyoruz şimdi. Daha demincağız ilk defa baktı suratıma ve gülümsedi sanki belli belirsiz.
Sevindim, gülümsedim ben de ve sonra ilk defa konuştu "Az kaldı, az daha sabret". Şaşırdım iki gündür sesini duymamıştım, sesi ne boğuktu ne de öfkeli hatta üzgün bile değildi, öylesine sakindi ki belki de korktum bu sakinliğinden.
Akşam oldu, yemek yapıp koydum önüne. Pek iştahlı olmasa da sevindin tabağını bitirmesine. Gerçi ne zayıf ne de bitkin duruyordu, bu iyiye işaret olmalıydı.
Sabah kalktığımda onu gene pencerenin başında elinde kahvesi ve önünde kurabiyelerle buldum. Beni görünce gülümsedi ve yanına çağırdı. Mutfaktan bir kupa kahve doldurup heyecanla oturdum karşısına.
"İnan bana iyiyim", diyerek başladı söze. "Korkacak bir şey yok. Kendimi kaybetmedim, kaybetmeyeceğim de. İçimdeki öfke dindi dinecek. Çocukları da alacağım yanıma biraz daha toparladıktan sonra kendimi. Yeni bir hayat kuracağım kendime. Olan oldu artık, keşke yakalamasaydım, keşke bilmeseydim, yaşlanır giderdik birlikte, beni bırakmazdı eminim. Bakma suratıma öyle, eminim evet! Fakat neyse ne! Öğrendim bir kere ve de onuruma yakıştıramam artık."
"Kardeşim kimden öğrendin? Kimle aldatıyormuş seni?"
"Yan komşumla abla. Daha beteri olabilir mi? Bu durumu içine sindiremeyen diğer komşular anlattı bana. Apar topar geldim işte buraya. umarım bu anlattıklarım merakını dindirmiştir. Şimdi birkaç gün daha müddet ver bana. Kafamı biraz daha toparlamam lazım."
"Elbette kardeşim" diyerek sustum ben de. Rahatlamıştım, en azından öğrenmem gerekenleri öğrenmiştim, detayları ise şu noktada öğrenme ihtiyacım yoktu.
Elindeki dikkatimi çekti bu arada. Rengarenk yuvarlak bir şey örüyordu. Renkler göz alıcıydı. Bir mandalaydı sanırım bu. Desenlerin verdiği psikedelik efektle uzun süre bakakalmışım, gözlerimi çevirip usulca kalktım karşısından. Farkına bile varmadı sanırım. Yemekten sonra kahvelerimizi içerken yeni bir şeye başladığını fark ettim. Diğerine ne olduğunu sormadım bile.
Aradan birkaç gün geçti. İkimizin de cep telefonları kapalıydı. Uzun zamandır çalmayan ev telefonu çalınca irkildik. Açıp açmamak konusunda kararsız kalınca kardeşim başıyla açabilirsin anlamında bir işaret yaptı, kalktım ve usulca "Efendim" diye seslendim. Eniştemdi telefondaki ses, kırgın, öfkeli ve belki de biraz şaşkın geliyordu sesi.
"Ne yapıyor karım orada bunca gündür?"
"Enişte olayları biliyorum, sence ne yapabilir? Oturuyoruz, dışarı dahi çıkmıyoruz. Kendini toparlaması lazım. Herkes kendi hayatına bir yön verecek bu saatten sonra."
"Benimkine yön verildi bile Selma. Bir hata yaptım ve şimdi öyle bir şey oldu ki apansız, amansız bir durumda kaldım. Evi yandı o kadının. Kendini zar zor kurtardı. Alevler öylesine acayipti ki alevin içinde kıpırdaşan renkler hayrete düşürdü herkesi. Hatta belki de garip şekiller vardı. Kaçtı kadın buralardan, kaçıp gitti. Karımı ver bana, bu olay olsa da olmasa da devam etmeyecekti bu ilişki. Karımı ver bana, konuşmalıyı
m."
Ağlamaya başladı, bir taraftan da bağırıyordu "Karımı ver bana". Ne diyeceğimi şaşırdım. "Enişte seni sonra arayacağım" gibilerinden bir şeyler geveleyip kapadım telefonu.
Kardeşimin yanına gittim, gözlerini kaldırdı. Gözlerindeki garip ışıltılar korkuttu beni. "Duydum her şeyi" dedi.
"Ne yapacaksın?" diye sordum.
"Bilmiyorum, bakacağız" diyerek geçiştirdi.
"Selma" dedim sessizce. "Diğer yaptığın yuvarlak mandalaya ne oldu?" Kafasını kaldırmadı, omuzlarını silkmekle yetindi.
Kalkıp odasına geçtim. Odasındaki şömineden bir koku geliyordu.
Simsiyahtı ve sadece çok az bir parça kalmıştı o güzelim mandaladan...
0 yorum: