Salt Düşünme Faaliyeti Var Olmanın Olmazsa Olmazı mıdır?
"Cogito, ergo sum."
Descartes'ın fikirleri bizim dünya ile ve kendimizle ilgili tüm algılarımızı alt üst eden ve bizi sırf tüketici konumuna indirgeyen bir sistemin doğuşunun temelini atmıştır.
Ve bir çoğumuz Descartes'ın esasen ne demek istediği ile ilgili feci şekilde yanılmaktadır.
Descartes Bacon ile birlikte Rönesans'ın kurucu düşünürlerinden biridir. Doğanın dokunulmazlığını kaldıran Bacon ile birlikte oluşan daha doğrusu oluşturulan doğaya egemen olma fikri Descartes'in son fırça darbesiyle doğayı tamamen alt etme faaliyetine dönüştürülebilmiştir. Ne de olsa "ünlü" filozof doğanın cansız, mekanik bir şey olduğunu bildirmiştir bize. Ve de düşünebilen varlıklar dışında -ki bu anladığımız kadarıyla sadece insan türünü kapsamaktadır- hiçbir canlının acı çekmediğini, hissetmediğini, bir nevi kaya gibi cansız ve ruhsuz bir halde boşluk doldurduğunu ve ruhun düşünebilen tek canlı olan insanda olduğu fikrini bedenen aç insanların zihinlerine kolayca kazıyarak doğaya barbarca davranılmasına meşrutiyet kazandırabilmiştir.
İşte bu filozofun lafı olan "Düşünüyorum öyleyse varım" cümlesinin tam olarak demek istediği "varlığımı sadece düşündüğüm için bilebiliyorum" gibi bir anlamdan ziyade "düşenebilen "ben"lerin dışında hiçbir şeyin anlamı olmadığı ve onların var olup olmadıklarının bile şüpheli olduğu" gibi absürt bir lafı güzaftır ve maalesef bunun absürt olması onun kullanılabilir olmasına herhangi bir engel teşkil etmemektedir.
Düşünmeyen, düşünmediği varsayılan diğer tüm canlılar insanın yanında hiçtir.
Düşünmek ruhun olmasının en büyük kanıtıdır bu "ünlü" filozofun gözünde.
Fakat ben birçok mistikle hem fikirim bu konuda; düşünmek bizden yalın gerçeği, Tanrının sesini, Birin tekliğini saklayan kalın ve devasa bir perdedir.
Ve biz -tüm insanlık- bir kaplanın avını parçalarkenki hali kadar bile yakın değiliz tanrıya ne de özgürüz bir balina kadar.
Düşünmek burada aynı zamanda özgürlüğün önünde dikelen devasa bir Titan belki de. Ve biz ruhumuzla beraber özgürlüğümüzü de bir Titana kaptırmış olabilir miyiz?
Descartes zihnimize düşündüğümüz için varlık olduğumuz fikrinin tohumlarını atarken aslında modern insanı kalın demir parmaklıklı bir zindanın içine tıkmıyor muydu? Kendi düşünceleri içinde kendi hapishanesi içinde sadece diğer varlıklarla değil kendisi gibi insanlarla da olan iletişimini koparmış olmuyor muydu?
Burada şu ünlü karanlık filozof Herakleitos'un müthiş cümlesini eklemeden yapamayacağım; "Tek bir ortak akıl (ya da ilke: Logos) vardır; fakat çoğunluk kendilerine ait bir akıl varmış gibi yaşar. Evren uyanık olanlar için tek ve ortaktır; ama uykudayken her insan yana, kendi özel evrenine dönüp kıvrılır."
Gerçekten özgür olduğumuz anlar Tanrısal olana kutsal olana, en yakın olduğumuz anlardır. Tanrısal olana yakın olma hissi kalbinize gelen ve fakat nereden geldiğini bilmediğiniz küçük küçücük bir sevinçtir; bir kıvılcımdır ve göz açıp kapayıncaya kadar söner. Ve ilham budur; gerçek sanat budur. Yaptığınız işle bir olmaktır ve bir olmak Tanrıdır.
Ve şimdi özgürlüğü duyusal hazların giderilmesi olarak gören ve sırf bu yüzden bir türlü doyuma ulaşamayan -ne de olsa özgürlük esasen ne ondadır, ne bundadır ne de şundadır- insan topluluklarının arasında bilgiyi, gerçek iletişimi, gerçek dostluğu aramak kara bir mizaha dönüşüyor ve kendi içine kıvrılmış insanlar ne bir başkasını gerçekten dinliyor, ne ne düşündüğünü anlıyor ne de gerçekten merhamet hissediyor.
Ve her şey yalan!
Fakat burada dinlerin de insanlara asıl ihtiyaçları olan kurtuluşu veremediklerinin de altını çizmekte fayda görüyorum.
Gerçek anlamda ibadet etmek kendini yok saymak ve kendini, geldiği yere- varlığının içlemine iade etmektir. Kimse varlığını bırakamaz ki varlığın düşünmek olduğunun kazındığı bir zihin düşünmeyi bıraktığı anda yok olacağını bilir. Düşünmek baki kalır ve gözler hep içe çevrilmişken sadece olmayan şeyleri aydınlatır ve tüm o hayali korkuların, endişelerin, gelecek senaryolarının hepsi sanki gerçekte oradalarmışçasına Herakleitos için "dama oynayan bir çocuk" olan zaman, kutsal olana bir kere bile göz çeviremeden akar gider.
Ve böylece ibadet yapılması gereken zorunlu bir eyleme dönüşür ve beden secde halindeyken zihin kendi kendine konuşur. Ve fakat asıl olması gereken zihnin ibadetidir ve bu yokluktur zihin için. Kim yok olacak cesareti taşır yüreğinde?
Özgürlük Tanrıdır.
Peki hangi birimiz gerçekte özgürüz?
https://yergokoyku.blogspot.com/2021/01/ozgurluk-bizim-neyimize-kisim-1.html
0 yorum: