Sokakta tek tük insan kalmış, başları önlerine eğik, sıkıca örttükleri kabanlarını yüzlerine kadar kaldırmış, hızlı adımlarla evlerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Esnaflar erkenden kepenklerini indirmiş, hala açık kalan birkaç market çalışanı müşterileri dışarıya çıkarmak için acele ediyorlardı. Sokak köpekleri insanların peşine takılmaya çalışıyor fakat her seferinde bir tekmeyle uzaklaştırılıyorlardı. En çok canımı acıtan da bu görüntüler olmuştu; kuyruklarını sıkıştırmış, kemikleri, tüyleri dökülmüş, incecik derilerinden dışarı fırlamış zavallı sokak köpeklerinin halleri. Pencerenin kenarındaydım; kıyamet en usturuplu böyle beklenirdi sanırım. Yenice yapmış olduğum kahvem ve yavaş yavaş tüttürdüğüm sigaram ile belki de ben, şanslılar arasındaydım. Sobaya iki kütük daha attım; sabaha kadar yeter de artardı. Uyuyamayacaktım bu gece biliyorum; çoğumuz gibi, ben de bekleyecektim. Fakat gözü açık mı beklenmeliydi böylesi bir şey? Eczanelerden paket paket uyku hapı satın aldıklarını duymuşluğum vardı; uyumak için alınmadıkları besbelliydi; uzatmadan, sabahı beklemeden, sonsuza değin uyumak içindi onlar. Fakat ya sabah olanca hışmıyla, göz kamaştırıcı sonuyla büyülerse beni son kez ve tüm evren gücünü tekrar tekrar sınarsa benim gibilerin üzerinde ve ben kaçırırsam böylesi bir güç gösterisini, gözlerimi açık gitmekten korkarım. O yüzden kaldım ya zaten. Üç paket sigaram var, yoldaşım olacak bu şanlı gösteri boyunca bana.
Aslında düşününce isabetli bir son değil de ne bu? Herkes teker teker terk etti beni; nedenini bilmiyorum; bilsem de çaresi mi vardı ki? Sonra izin verdim zaten, tutmam, tutamam kimseyi. “Eh peki” dedim, “gidin”. Fakat şimdi onları da, beni de aynı son bekliyor ve akıl almaz ironi de işin burasında zaten. Eninde sonunda herkes eline düşer; bilen kabul eder, bilmeyen savaşır. Ah ama nasıl da savaşır? Etlerinin tüm gücüyle! Ruh bilir bilmesine de sesini duyuramaz. Ben biliyorum, hep bildiğimi saklamışım kendimden, yeni öğrenmiş gibiyim fakat bilmem ki fark eder mi bir şey?
Dışarıda sokak lambaları titrek, korka korka veriyorlar gibi ışıklarını. Bazısı sönmüş çok; hiç tamir edilemeyecek bir daha. Bir sokak lambası olarak ömrünü tüketmek de acı bir son değil mi? Ve ölmek tam da en ihtiyaç olduğu anda sana. İnsanlar kalmamış gibi, bomboş her yer; boş poşetler ve çöpler yavaşça savruluyorlar hafif esen rüzgârla. Fırtınaya döner mi bilmem. Nasıl bir son bekliyor bizi? Her şeye hazırmışız gibi değil miydi? Onlarca yıllık planlar nereye gitti şimdi ve kurulan onca hayal en az şu poşetler kadar terk edilmediler mi? Ne kadar da emindik; ondan, bundan, şundan ve de her şeyden, her bir şeyden. Neden? Nasıl? Etlerimizin verdiği güçle mi? Ruhumuz dediğimiz ama tanışamadığımız zatı muhtereme olan inancımızla mı? Değeri var mıymış herhangi bir şeyin? Acının? Gülüşlerin? Izdırabın? Terk edilişin ve de birleşmenin?
Ömrümün son demlerinde değilim fakat öylesine yoğun yaşadım ki yıllar on yıllar gibi geçti üzerimden. Aksi takdirde bu boyun eğişi nasıl becerebilirdim? İrademin gittiği yere kadar geldim ve iradem dahi bir sonunun olduğunu benden daha iyi bilir gibi. Bir sigara daha yakmalıyım burada; içimdeki şair emrediyor bunu; solgun, gri ve karanlık gökyüzünün yırtılmadan önceki son resmi emrediyor bunu! Fakat sen nasıl oldu da göremedin beni?
Kapısını çalmalıyım; kim var ki evinde ondan başka? Herkes kendi zihninde yapayalnızken, kalabalığın dikkat dağıtıcı uyaranlarının kimseye faydasının olmadığı açık değil mi? O da yalnız benim gibi, bilmem mi? Son geceye kadar beklemişler insanlığa bildirmek için sonumuzun geldiğini. İyi mi yapmışlar kötü mü bilmem. Fakat birkaç günüm daha olsaydı, yapacağımı ben bilirdim elbet. Gelirdim sana, beraber kahve içerdik; ben sigara içerdim ve sen kızardın bana. Tatlı tatlı kızardın; benim için, bana doğru kızardın? Kimlere kızıyorsun ki şimdi?
Ah son anda gelmeseydin aklıma. Ne garip bir hikâyeydi; sen ve ben. Yaldızsız ve o kadar sade ki! İki yıldız anca bu kadar yaklaşabilirdi zaten birbirine; hepimiz kendi içimizde… Bilirsin sen. Mektup bari atabilseydim sana; tüm yıldızlar gökten bir bir düşerken..
Başladı bile; elektrikler söndü. Yıldızlar tek tek aşağıya düşüyor ve o kadar aydınlatıyor ki geceyi gündüzden beter, gündüzden parlak. Böylece sessizce aşağıya süzülebileceklerini hayal etmemiştim hiç. Daha bir gösterişli olur sandım evrenin son dansı. Kaç sigara daha içebileceğim? Ah ne tatlı o son yudumlar ve de nefesler. Sana söyledim mi hiç seni ne kadar sevdiğimi? Her şeyin önüne sen hep beni koyarken ve ben “konu gene mi ben” diye haykırırken, “evet” demiştin. “Konu her zaman sen”. Başkalarını neden geçirdin benim önüme? Şımarıklığımın bedeli, kıyametten evvel seni son kez görememek olmasaydı keşke!
Odunlardan mı bilmem çok ısındı ev; terlemeye başladım. Daha ne kadar yükselebilir ki derece? Ve de odunlar bitmiş olmalıydı şimdiye değin. Kat kat kıyafetleri çıkarmaya başladım üzerimden. İçerisi de dışarısı kadar aydınlık şimdi. Sen neler düşünüyorsun peki? Kim var, ne var aklında? Hafızanı geri kazanabilmiş misindir şimdiye değin? “Sen kimsin ki?” diye sorduğunda ve seni zor bela yetiştirdiğimde hastaneye, son görüşüm olacağını nereden bilirdim ki seni? Benden dolayı olmuş her şey, öyle dediler, kovdular beni senin yanından, yamacından.
İki yıldız yan yana olamazmış. İterlermiş birbirlerini, çekseler de patlarlarmış zaten. Uzağa, çok uzağa gönderdiler beni; kütlem kadar döneceğim ve kütlem kadar öleceğim yere kadar gittim.
O kadar sıcak ki yanacağım galiba, sigaramı bitirebilseydim keşke. Midem bulanıyor, başım dönüyor, düşüyor gibiyim; fakat zaten yerde olan nereye düşebilir ki? Yerde miyim gerçekten? Gökte olamam ya, yerdeyim elbet. Yerin altına mı düşüyorum o vakit? Neredeyim ve nereye kadar? Sen de düşüyor musundur ki? Burası sokak değil mi yoksa? Şunlar sokak köpeklerinden başka ne olabilirdi ki? Kafam karışıyor iyice. Neredesin sen? Hiçbir şey bildiğimiz gibi değildi galiba. Neredesin? Bak düşüyorum ben, ne güzel de düşermişim. Neredesin?
Düşüncelerim terk ediyor beni. Ne olur birlikte düşelim. Yalnız kaymamalı hiçbir yıldız; dünya dediğimiz yer de mi uzaymış? Uzayda, boşlukta, kendi çevremde ve senin çevrende dönerken hayal mi kurmuşum ben? Kıyamet bu mu? Tüm evren bu mu? Neredesin? Hayal kuruyor olmam seni daha az gerçek kılmaz ki! Biliyorum ben varsam, sen de varsın.
Özlemedin mi hiç? Oturduğum ev ve hayatım çok uzaklarda şimdi fakat sen kalbimdesin; kalbimin durduğu yere kadar benimlesin. Fakat beni bu şekilde görmeni istemem. Paramparça olacağım az sonra. Bir dahaki sefere olmaz mı? Unutma beni olmaz mı? Şimdiye kadar düşmediysem bile aklına, düşür beni olur mu? Hatırla, unutma!
Unutma, unutma, unutma, unutma, unut…
Ben hep hatırlayacağım, hep, hep, he.., h……
0 yorum: