07 Nisan
Gece telefonlarından hep korkmuşumdur, hayırlı haber almak mümkün değildir neredeyse, karanlık iş başındadır, karabasanlar, ecinniler, arada bir yerlerde sıkışıp kalmış acaip ruhlar. Benim için ise, belki de her şeyi başlatan , tüm karayı üzerime basan ve beni ışık diyarından ayıran fötr şapkalı, kalem etekli, uzun boylu bir kadındı. Rüyalarımda karşıma çıkan bu kadınla epeydir tanışıyorum gibi, ömrümün farklı devirlerinde farklı farklı şekillere girse de, kaplamanın ardındaki kötülüğü gözden kaçırmam mümkün değil. Fakat bu sefer, belki de ilk defa adımı söyleyerek beni yanına çağırdı. Adımın bilinmemesi gerekiyordu, ne de yerimin, yurdumu... Kaçmam gerektiğini biliyordum, rüyalarımda saklanmam gerektiğini, diğer dünyada tanınmadan yürümem gerektiğini. Onca çabalamama rağmen beni buldu uğursuz. Bu dünyada görseniz asla korkmazsınız kendisinden, hatta belki de cana yakın ve sevimli bulursunuz fakat ben değil. Defalarca karşılaştığım bu korkunç ruhu başımdan defetmem gerektiğini biliyorum.
Ağlayarak uyandım. İçimde inanılmaz bir can sıkıntısı, göğsüm daralıyor gibi, nefes alamıyorum neredeyse. İşte telefon böylesi bir anda çaldı. Babam annemin uyumasını beklemiş o yüzden böyle bir saatte aramış ve neredeyse fısıltıyla ve ağlamaklı bir sesle annemin hasta olduğunu söyledi. Babanızın ağladığını duymamışsınızdır hiç, ne de aklınızın ucundan dahi geçmemiştir; annenizin daha genç sayılacak bir yaşta hayatınızdan kayıp gideceği ve bu başınıza geldiğinde ardınızdaki tüm dağlar tek tek yıkılır. Benim de yıkıldı ya, içime ağladım ya, bir kerecik belli etmedim ya ne acımı ne üzüntümü, yıllardır yaptığım gibi göğsümde kocaman bir karabasanla yığıldım kaldım yatağın üzerine. Savaşmak ama neyle? Neye karşı?
Tanrıya karşı baştan mağlubum ben, öyle olduğunu düşünmeseler de tüm insanlar gibi yenik başlıyorum hayata ve yenik düşüyorum hayata.
Her şey hayal gibi şimdi, bugün varsın, yarın yoksun şu yalan dünyada.
Fötr şapkalı kadının rüyalarımda ortaya çıksa da hayatımı etkileyebilecek güçte bir zehir taşıdığını böylece öğrenmiş oldum ben ve büyük ihtimalle geçersiz ve bolca bir umutla karar verdim; rüyalarımda zırhımı giymeye, saklanmadan savaşmaya ve onunla göz göze gelmeye, böylece annemi kurtarabilir miydim vücudunu saran zehirden? Bunun imkansız olduğunu söyleyen mantığıma da savaş açtım ve sadece ve sadece önsezilerimle harekete geçtim.
Kendimi toparlamam için bir kaç gün yetti ve yeşilliklerin, maviliklerin, denizin ve dağın tepenin arasında geçirdiğim huzurlu bir günün gecesinde bilinçli bir uykuya daldım. Tanıdık bildik öteki dünya her zamanki gibi kapkaranlıktı, güneş nadir yüzünü gösterir burada ve sokaklar pistir, evsiz, biçare insanlarla doludur, ara sokaklarda çok daha tehlikeli işler çevrilir ve yanlışlıkla bir ara sokağa dalarsanız büyük ihtimalle öldürülürsünüz. Bir kaç defa düşmüşlüğüm vardı bu sokaklardan birine, ölümün kıyısında dolanırken kendimi zorla uyandırarak belki de mutlak ölümden kurtuldum. Ölmeyi denese miydim? Ne olacaktı bana? Hangi dünyada kalacaktı cesedim? Belki bir gün ama şimdi değil.
Kendimi saklamadan daldım en korkulu ara sokağa. Çevreme bakındım, birkaç alkolik ve uyuşturucu müptelası kartonların üzerinde yağan yağmura aldırmadan ölü gibi yatıyorlardı. Zihnimde girmem gereken binanın haritası oluştu. Birkaç yanlış girişimden sonra binayı buldum. Buradaki tüm binalar gibi meczup, virane bir yapıydı. Yer yer dökülmüş sıvaları, çatlak duvarları arasında simsiyah su akıyordu, merdivenler yapış yapıştı. Korkmadım, iğrenmedim, tek amacım vardı ve odaklanmıştım. 7 kat çıktım ve 13 numaralı dairenin kapısını çaldım. Oradaydı düşmanım biliyorum. Kapı çok da beklemeden açıldı. Halamın silüetindeydi bu seferkinde, aldırmadım, halamı içimde öldüreli ve kötülüğünü tamamen sindireli çok olmuştu. Bu kadar cesur olabileceğim benim de aklıma gelmezdi, fakat içimde bir gram korku, endişe ve kaygı duymadan, kendimden emin bir şekilde seslendim fötr şapkalı yaratığa: - Çık saklandığın yerden ve mertçe dövüş benimle. Ne ölümden kaldı korkum, ne yaşamdan. Eğer istediğin buysa ona da amenna, fakat evvelinde hem rüyalar alemindeki hayatımdan, hem de dünya hayatımdan bir an evvel çıkacaksın.
Esindaş
Gece telefonlarından hep korkmuşumdur, hayırlı haber almak mümkün değildir neredeyse, karanlık iş başındadır, karabasanlar, ecinniler, arada...
Fötr Şapkalı
Gece telefonlarından hep korkmuşumdur, hayırlı haber almak mümkün değildir neredeyse, karanlık iş başındadır, karabasanlar, ecinniler, arada bir yerlerde sıkışıp kalmış acaip ruhlar. Benim için ise, belki de her şeyi başlatan , tüm karayı üzerime basan ve beni ışık diyarından ayıran fötr şapkalı, kalem etekli, uzun boylu bir kadındı. Rüyalarımda karşıma çıkan bu kadınla epeydir tanışıyorum gibi, ömrümün farklı devirlerinde farklı farklı şekillere girse de, kaplamanın ardındaki kötülüğü gözden kaçırmam mümkün değil. Fakat bu sefer, belki de ilk defa adımı söyleyerek beni yanına çağırdı. Adımın bilinmemesi gerekiyordu, ne de yerimin, yurdumu... Kaçmam gerektiğini biliyordum, rüyalarımda saklanmam gerektiğini, diğer dünyada tanınmadan yürümem gerektiğini. Onca çabalamama rağmen beni buldu uğursuz. Bu dünyada görseniz asla korkmazsınız kendisinden, hatta belki de cana yakın ve sevimli bulursunuz fakat ben değil. Defalarca karşılaştığım bu korkunç ruhu başımdan defetmem gerektiğini biliyorum.
Ağlayarak uyandım. İçimde inanılmaz bir can sıkıntısı, göğsüm daralıyor gibi, nefes alamıyorum neredeyse. İşte telefon böylesi bir anda çaldı. Babam annemin uyumasını beklemiş o yüzden böyle bir saatte aramış ve neredeyse fısıltıyla ve ağlamaklı bir sesle annemin hasta olduğunu söyledi. Babanızın ağladığını duymamışsınızdır hiç, ne de aklınızın ucundan dahi geçmemiştir; annenizin daha genç sayılacak bir yaşta hayatınızdan kayıp gideceği ve bu başınıza geldiğinde ardınızdaki tüm dağlar tek tek yıkılır. Benim de yıkıldı ya, içime ağladım ya, bir kerecik belli etmedim ya ne acımı ne üzüntümü, yıllardır yaptığım gibi göğsümde kocaman bir karabasanla yığıldım kaldım yatağın üzerine. Savaşmak ama neyle? Neye karşı?
Tanrıya karşı baştan mağlubum ben, öyle olduğunu düşünmeseler de tüm insanlar gibi yenik başlıyorum hayata ve yenik düşüyorum hayata.
Her şey hayal gibi şimdi, bugün varsın, yarın yoksun şu yalan dünyada.
Fötr şapkalı kadının rüyalarımda ortaya çıksa da hayatımı etkileyebilecek güçte bir zehir taşıdığını böylece öğrenmiş oldum ben ve büyük ihtimalle geçersiz ve bolca bir umutla karar verdim; rüyalarımda zırhımı giymeye, saklanmadan savaşmaya ve onunla göz göze gelmeye, böylece annemi kurtarabilir miydim vücudunu saran zehirden? Bunun imkansız olduğunu söyleyen mantığıma da savaş açtım ve sadece ve sadece önsezilerimle harekete geçtim.
Kendimi toparlamam için bir kaç gün yetti ve yeşilliklerin, maviliklerin, denizin ve dağın tepenin arasında geçirdiğim huzurlu bir günün gecesinde bilinçli bir uykuya daldım. Tanıdık bildik öteki dünya her zamanki gibi kapkaranlıktı, güneş nadir yüzünü gösterir burada ve sokaklar pistir, evsiz, biçare insanlarla doludur, ara sokaklarda çok daha tehlikeli işler çevrilir ve yanlışlıkla bir ara sokağa dalarsanız büyük ihtimalle öldürülürsünüz. Bir kaç defa düşmüşlüğüm vardı bu sokaklardan birine, ölümün kıyısında dolanırken kendimi zorla uyandırarak belki de mutlak ölümden kurtuldum. Ölmeyi denese miydim? Ne olacaktı bana? Hangi dünyada kalacaktı cesedim? Belki bir gün ama şimdi değil.
Kendimi saklamadan daldım en korkulu ara sokağa. Çevreme bakındım, birkaç alkolik ve uyuşturucu müptelası kartonların üzerinde yağan yağmura aldırmadan ölü gibi yatıyorlardı. Zihnimde girmem gereken binanın haritası oluştu. Birkaç yanlış girişimden sonra binayı buldum. Buradaki tüm binalar gibi meczup, virane bir yapıydı. Yer yer dökülmüş sıvaları, çatlak duvarları arasında simsiyah su akıyordu, merdivenler yapış yapıştı. Korkmadım, iğrenmedim, tek amacım vardı ve odaklanmıştım. 7 kat çıktım ve 13 numaralı dairenin kapısını çaldım. Oradaydı düşmanım biliyorum. Kapı çok da beklemeden açıldı. Halamın silüetindeydi bu seferkinde, aldırmadım, halamı içimde öldüreli ve kötülüğünü tamamen sindireli çok olmuştu. Bu kadar cesur olabileceğim benim de aklıma gelmezdi, fakat içimde bir gram korku, endişe ve kaygı duymadan, kendimden emin bir şekilde seslendim fötr şapkalı yaratığa: - Çık saklandığın yerden ve mertçe dövüş benimle. Ne ölümden kaldı korkum, ne yaşamdan. Eğer istediğin buysa ona da amenna, fakat evvelinde hem rüyalar alemindeki hayatımdan, hem de dünya hayatımdan bir an evvel çıkacaksın.
Esindaş
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum: