12 Aralık
Oradaydım.
Soğuk ve yağmurlu bir kış günü,
Dış tarafı çamurdan pislenmiş
Kerpiç bir evin içinde.
Duvarda dayıma gönderilmiş
Artist fotoğraflı kartpostallar.
Kenardaki bir ayağı kırık, tozlanmış masanın üzerinde
Pilli, anteni kopmuş bir radyo.
Ne bir kanal çeker, ne doğru düzgün çalışır.
Tahtadan divan üzerine kurulmuş dedem.
Ninem mutfakta kararmış, dibi tutmuş
Sahanlardan birinde mis gibi tereyağlı yumurta yapmış
Başka şey yemem diye söylenince ben.
Tezek kokuyor ev.
Hemen yan tarafta; boynunda nazar boncuklu kolyesiyle sarı kızın ahırı
Ve bir kümes, içinde; el bebek, gül bebek
Bakılan, sevilen tavukların olduğu.
İnek insandan daha değerli burada.
"Onsuz insan ne eder"
Der durur ninem.
Bense sömestir tatilinde burada olduğum için,
İçimden bilmem nelere nelere lanet eder halde,
Oflayarak puflayarak dolanıyorum daracık odanın içinde.
Tahta pencerelerden su giriyor içeri.
Tiksiniyorum içeriye dolan su birikintisine bakarken
Sobaya sokuluyorum biraz daha.
Dakika sayıyorum, saat, gün.
Ve şimdi ise
Saya saya 40 yılı devirdim
Köyden eser kalmadı,
Sarı kızdan.
Nenemim bizden daha değerli tavuklarından.
Velhasıl ne dedemden, ne nenemden.
Fakat aklımın bir köşesinde ben
Bir türlü sevemediğim o yerden
Ayrılamıyorum bir türlü.
Ve tarladaki yemyeşil buğday başaklarının arasında
Uzanarak gökyüzüne bakmaktan ötesini
Hayal dahi edemiyorum.
Acınası, içinden çıkılamaz
Kahrolası bir döngüye hapsolmuş
Zavallı, en zavallı, pek zavallı
Bu insan,
Aklını buğday başaklarının orada kaybetmiş
Ve zıvanadan çıkmış bir makinenin içinde,
Boynunu sıkarken görünmez eller,
Zihninin içinde
Hep oraya kaçmış.
Esindaş
Oradaydım. Soğuk ve yağmurlu bir kış günü, Dış tarafı çamurdan pislenmiş Kerpiç bir evin içinde. Duvarda dayıma gönderilmiş Artist fotoğrafl...
Kaçış
Oradaydım.
Soğuk ve yağmurlu bir kış günü,
Dış tarafı çamurdan pislenmiş
Kerpiç bir evin içinde.
Duvarda dayıma gönderilmiş
Artist fotoğraflı kartpostallar.
Kenardaki bir ayağı kırık, tozlanmış masanın üzerinde
Pilli, anteni kopmuş bir radyo.
Ne bir kanal çeker, ne doğru düzgün çalışır.
Tahtadan divan üzerine kurulmuş dedem.
Ninem mutfakta kararmış, dibi tutmuş
Sahanlardan birinde mis gibi tereyağlı yumurta yapmış
Başka şey yemem diye söylenince ben.
Tezek kokuyor ev.
Hemen yan tarafta; boynunda nazar boncuklu kolyesiyle sarı kızın ahırı
Ve bir kümes, içinde; el bebek, gül bebek
Bakılan, sevilen tavukların olduğu.
İnek insandan daha değerli burada.
"Onsuz insan ne eder"
Der durur ninem.
Bense sömestir tatilinde burada olduğum için,
İçimden bilmem nelere nelere lanet eder halde,
Oflayarak puflayarak dolanıyorum daracık odanın içinde.
Tahta pencerelerden su giriyor içeri.
Tiksiniyorum içeriye dolan su birikintisine bakarken
Sobaya sokuluyorum biraz daha.
Dakika sayıyorum, saat, gün.
Ve şimdi ise
Saya saya 40 yılı devirdim
Köyden eser kalmadı,
Sarı kızdan.
Nenemim bizden daha değerli tavuklarından.
Velhasıl ne dedemden, ne nenemden.
Fakat aklımın bir köşesinde ben
Bir türlü sevemediğim o yerden
Ayrılamıyorum bir türlü.
Ve tarladaki yemyeşil buğday başaklarının arasında
Uzanarak gökyüzüne bakmaktan ötesini
Hayal dahi edemiyorum.
Acınası, içinden çıkılamaz
Kahrolası bir döngüye hapsolmuş
Zavallı, en zavallı, pek zavallı
Bu insan,
Aklını buğday başaklarının orada kaybetmiş
Ve zıvanadan çıkmış bir makinenin içinde,
Boynunu sıkarken görünmez eller,
Zihninin içinde
Hep oraya kaçmış.
Esindaş
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum: