09 Aralık
Meşhur ağaçlıklı yolumuzda oturmuş, çekirdek çitleyerek mahallenin küçük dedikodularını fısıldaşıyorduk. Bizden daha küçükler yolun ortasında top oynuyorlardı güle oynaya, onları seyretmek de çok zevkliydi, bir ara kalkıp aralarına karışmak istesem de yaşımdan utanmıştım. Havada yaz mevsiminin kokusu hissediliyordu artık, bizden mesudu olmasa gerek o an için. Okullar da kapalıydı ve neredeyse önümüzdeki dört ay boyunca özgürdük. Sokaklar bizimdi. Mutluluğu hatırlıyorum, şu an zar zor ve sadece kısa bir anlığına elime geçen o his o zamanlar hep benimleydi sanki.
Tüm bunlar başıma, başımıza nasıl gelmişti? Çocukkenden beri kafamın içinde başıma gelebilecek en kötü senaryoları zaten hazır ettiğimi ve böylece başıma gelecekleri kontrol altına alabileceğime inancım tamdı. Olaylar silsilesininin meydana getireceği durumların uçlarına bir nevi düğüm atardım, buna göre de önlem alırdım, tabi hayatın ne kadar kahpe ve ne kadar öngürülemez olduğu ile ilgili bu kadar geniş ve acıklı bir tecrübeye sahip değildim. Kendisinin hava durumunu kontrol edebileceğine inanan bir çocuğun hikayesi de iyimserliğime hiç yardımcı olmamıştı.
Yemeği kontrol etmezseniz, yemek yanar, yağmurda dışarıya çıkarken şemsiye almazsanız ıslanırsınız, soğukta kalın giymezseniz hastalanırsınız. Uçan file inanmazsanız başınıza her türlü kötülük gelir gibi. Denklemler kolay görünüyordu. İşte tam da bu yüzden şaşkınlığımı mazur görün. Uçan fil demişken, o hikayeye de gireceğim fakat bunun için belki de bakış açımızın biraz daha genişlemesini beklemem lazım. Şimdi birçok şeyi boş görmemi bağışlayın, bundan sonra da küçük rutin işlerinden sızlanan insanları dinleyebileceğimi hiç sanmıyorum.
Bir anda oldu her şey,biz göz açıp kapayana kadar desem yeridir. Güneşi bulutlar kapladı, alacakaranlık oldu gökyüzü, zar zor seçebilir olduk birbirimizi. Evlere kaçışmaya çalıştık fakat göz gözü görmez olduğundan kalakaldık. Küçükler ağlıyorlardı, onların ellerinden tutmaya çalıştık, bu esnada gökten yanar döner minik küreler yağıyordu ve hatırladığım kadarıyla sadece bizim sokakta oluyordu bu olay. Korkuyla bakmasaydık, muhteşem bir manzara olduğuna eminim. Bazıları ağaçların üzerine düştü, ağaçlar parıl parıl parlar oldu, yerler küre doluydu, adım atacak yerimiz kalmamıştı. Küçükler şaşkınlıktan ağlamayı kesmişlerdi, yanıp sönen küreleri korku ile karışık hayranlıkla seyrediyorlardı.
Kürelerde değişiklikler meydana gelmeye başladığında biz hala şaşkınlığımızı üstümüzden atamamıştık. Renkten renge girdiler, kimisi mavi, kimisi mor, kimisi kırmızı oldu ve maviler büyümeye başladı, belirli bir boyuta gelince büyüme durdu ve bir bir patladılar, ben ömrümde böyle sessiz bir patlama duymadım, patlamayla beraber içinden insan görünümlü minik cüceler çıktı, biz yokmuşuz gibi her tarafa yayıldılar, onlarla göz göze geldiğimiz an korkunçtu, bizden nefret ediyorlardı, hem de öyle böyle bir nefret değil, oracıkta bizi neden öldürmediler diye merak edip dururuz.
Mor ve kırmızı kürelerin düştükleri yerle bütünleştiğini varsaydım çünkü bulundukları yerde yavaş yavaş eriyerek yok oldular, cüceler de gözden kayboldu. Bir saat sonra sokak, bunların hiçbiri yaşanmamış gibi, sessiz sakindi ve bir tane bile küre kalmamıştı, Gökyüzü tekrar eski haline geldi. Biz kendimize uzun zaman gelemedik ve bunu kimselere anlatamadık.
Fakat olay orada bitmedi, cücelerin dünyada ele geçirmedik yer bırakmadığını biliyoruz, bakışlarındaki nefretin eyleme dönüşmüş halini bir sahneden izliyoruz. Devletler daha otoriter, daha korkunçlar ve artık tamamen onların elindeler, medikal, gıda, temizlik sektörü de onların, yediklerimiz daha zehirli, hastaneler insanı daha beter hasta eder gibi, sokağa çıkmaya korkar olduk, her an bir savaş oluverecekmiş gibi, büyükler birbiri ile dalaşmakta, istedikleri zaman aç ve susuz bırakılabiliriz ve geberene kadar çalıştıracaklar bizi, iplerimiz çok sıkı, nefes almaya ancak halimiz var ve düşünecek vaktimiz hiç yok.
İşte böyle, artık olaylarda en ufak söz hakkım kalmamış gibi hissediyorum ve boğulacak gibiyim, önlemlerim işe yaramıyor, özgürlüğüm pazarda satılık ve barkodlu bir köleyim.
Bir cümbüşle festival havasında inen cüceler biz büyüyene kadar dünyayı ele geçirdi, bunu bilen 12 kişiyiz, renkli kürelere ve ışıklara kanamıyoruz artık, yanıp sönen parıldayan şeylerle bize umut veremezler. İnsanlık böyle alttan alttan oyulmasaydı, insan olduğumuzu hatırlasaydık ve beynimiz bu derece yıkanmamış olsaydı, cüceler devleri yıkamazdı. Peki ya neden bizi bu hale getirmek istiyorlar, neden oracıkta öldürmeyip, yavaş yavaş zehirliyorlar? Büyük ihtimalle bizim canlımız ölümüzden daha değerli. Peki neden? Devlerin uyanması lazım tek bildiğim bu.
Esindaş
Meşhur ağaçlıklı yolumuzda oturmuş, çekirdek çitleyerek mahallenin küçük dedikodularını fısıldaşıyorduk. Bizden daha küçükler yolun ortasınd...
Cüceler
Meşhur ağaçlıklı yolumuzda oturmuş, çekirdek çitleyerek mahallenin küçük dedikodularını fısıldaşıyorduk. Bizden daha küçükler yolun ortasında top oynuyorlardı güle oynaya, onları seyretmek de çok zevkliydi, bir ara kalkıp aralarına karışmak istesem de yaşımdan utanmıştım. Havada yaz mevsiminin kokusu hissediliyordu artık, bizden mesudu olmasa gerek o an için. Okullar da kapalıydı ve neredeyse önümüzdeki dört ay boyunca özgürdük. Sokaklar bizimdi. Mutluluğu hatırlıyorum, şu an zar zor ve sadece kısa bir anlığına elime geçen o his o zamanlar hep benimleydi sanki.
Tüm bunlar başıma, başımıza nasıl gelmişti? Çocukkenden beri kafamın içinde başıma gelebilecek en kötü senaryoları zaten hazır ettiğimi ve böylece başıma gelecekleri kontrol altına alabileceğime inancım tamdı. Olaylar silsilesininin meydana getireceği durumların uçlarına bir nevi düğüm atardım, buna göre de önlem alırdım, tabi hayatın ne kadar kahpe ve ne kadar öngürülemez olduğu ile ilgili bu kadar geniş ve acıklı bir tecrübeye sahip değildim. Kendisinin hava durumunu kontrol edebileceğine inanan bir çocuğun hikayesi de iyimserliğime hiç yardımcı olmamıştı.
Yemeği kontrol etmezseniz, yemek yanar, yağmurda dışarıya çıkarken şemsiye almazsanız ıslanırsınız, soğukta kalın giymezseniz hastalanırsınız. Uçan file inanmazsanız başınıza her türlü kötülük gelir gibi. Denklemler kolay görünüyordu. İşte tam da bu yüzden şaşkınlığımı mazur görün. Uçan fil demişken, o hikayeye de gireceğim fakat bunun için belki de bakış açımızın biraz daha genişlemesini beklemem lazım. Şimdi birçok şeyi boş görmemi bağışlayın, bundan sonra da küçük rutin işlerinden sızlanan insanları dinleyebileceğimi hiç sanmıyorum.
Bir anda oldu her şey,biz göz açıp kapayana kadar desem yeridir. Güneşi bulutlar kapladı, alacakaranlık oldu gökyüzü, zar zor seçebilir olduk birbirimizi. Evlere kaçışmaya çalıştık fakat göz gözü görmez olduğundan kalakaldık. Küçükler ağlıyorlardı, onların ellerinden tutmaya çalıştık, bu esnada gökten yanar döner minik küreler yağıyordu ve hatırladığım kadarıyla sadece bizim sokakta oluyordu bu olay. Korkuyla bakmasaydık, muhteşem bir manzara olduğuna eminim. Bazıları ağaçların üzerine düştü, ağaçlar parıl parıl parlar oldu, yerler küre doluydu, adım atacak yerimiz kalmamıştı. Küçükler şaşkınlıktan ağlamayı kesmişlerdi, yanıp sönen küreleri korku ile karışık hayranlıkla seyrediyorlardı.
Kürelerde değişiklikler meydana gelmeye başladığında biz hala şaşkınlığımızı üstümüzden atamamıştık. Renkten renge girdiler, kimisi mavi, kimisi mor, kimisi kırmızı oldu ve maviler büyümeye başladı, belirli bir boyuta gelince büyüme durdu ve bir bir patladılar, ben ömrümde böyle sessiz bir patlama duymadım, patlamayla beraber içinden insan görünümlü minik cüceler çıktı, biz yokmuşuz gibi her tarafa yayıldılar, onlarla göz göze geldiğimiz an korkunçtu, bizden nefret ediyorlardı, hem de öyle böyle bir nefret değil, oracıkta bizi neden öldürmediler diye merak edip dururuz.
Mor ve kırmızı kürelerin düştükleri yerle bütünleştiğini varsaydım çünkü bulundukları yerde yavaş yavaş eriyerek yok oldular, cüceler de gözden kayboldu. Bir saat sonra sokak, bunların hiçbiri yaşanmamış gibi, sessiz sakindi ve bir tane bile küre kalmamıştı, Gökyüzü tekrar eski haline geldi. Biz kendimize uzun zaman gelemedik ve bunu kimselere anlatamadık.
Fakat olay orada bitmedi, cücelerin dünyada ele geçirmedik yer bırakmadığını biliyoruz, bakışlarındaki nefretin eyleme dönüşmüş halini bir sahneden izliyoruz. Devletler daha otoriter, daha korkunçlar ve artık tamamen onların elindeler, medikal, gıda, temizlik sektörü de onların, yediklerimiz daha zehirli, hastaneler insanı daha beter hasta eder gibi, sokağa çıkmaya korkar olduk, her an bir savaş oluverecekmiş gibi, büyükler birbiri ile dalaşmakta, istedikleri zaman aç ve susuz bırakılabiliriz ve geberene kadar çalıştıracaklar bizi, iplerimiz çok sıkı, nefes almaya ancak halimiz var ve düşünecek vaktimiz hiç yok.
İşte böyle, artık olaylarda en ufak söz hakkım kalmamış gibi hissediyorum ve boğulacak gibiyim, önlemlerim işe yaramıyor, özgürlüğüm pazarda satılık ve barkodlu bir köleyim.
Bir cümbüşle festival havasında inen cüceler biz büyüyene kadar dünyayı ele geçirdi, bunu bilen 12 kişiyiz, renkli kürelere ve ışıklara kanamıyoruz artık, yanıp sönen parıldayan şeylerle bize umut veremezler. İnsanlık böyle alttan alttan oyulmasaydı, insan olduğumuzu hatırlasaydık ve beynimiz bu derece yıkanmamış olsaydı, cüceler devleri yıkamazdı. Peki ya neden bizi bu hale getirmek istiyorlar, neden oracıkta öldürmeyip, yavaş yavaş zehirliyorlar? Büyük ihtimalle bizim canlımız ölümüzden daha değerli. Peki neden? Devlerin uyanması lazım tek bildiğim bu.
Esindaş
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum: